Yaklaşık 72 saat sonra, bu lanetli yılı geride
bırakacağız.
Neyse ki zaman, lineer akan bir olgu. Aynı ırmağa yeniden
giremiyorsunuz. Bütün ağırlığıyla, zulmüyle, kan ve gözyaşıyla
hayatlarımızı karartan 2016’yı bir daha geri gelmeyecek şekilde
arkada bıraktığımızda, derin bir ‘oh’çekeceğiz.
Şubat ayının 29 gün çektiği artık yılları oldum olası sevmem
zaten.
2016, artık yılların en beteriydi. Terör ve otoriterlik, ansızın
bastıran bir kum fırtınası gibi ülkeyi serseme çevirdi. Memleket
ruhen bölündü. Barış süreci bitti. Darbe girişimi oldu. Yüzlerce
masum insan yaşamını yitirdi. Gazetecilik denen meslek, tarihe
karıştı. IŞİD ve PKK intihar saldırıları, hayatlarımızı
anormalleştirdi. Daha çok insan öldü. OHAL geldi. Yılın ilk
ayı David Bowie, son ayında
ise George Michael öldü.
Cumhuriyet yazar ve yöneticileri cezaevine atıldı. 6 milyon oy alan
muhalefet partisinin lideri, 600 yılla yargılanmak üzere
Diyarbakır’dan alınıp Edirne’de bir cezaevine gönderildi.
Yakışıklı, solcu ve solcu olduğu için daha da yakışıklı
aktör Tarık Akan öldü. Suriye’de savaşa
girdik. Daha çok insan öldü. Gazeteler kapatıldı, gazeteciler işsiz
kaldı. MHP, iktidarın koalisyon ortağı oldu. Turuncu saçlı bir
şovmen, ABD başkanı seçildi. Nefret, Avrupa’daki yeni siyasi akımın
adı oldu. Budistler Rohingya Müslümanlarını, Şiiler Sünnileri,
Sünniler Şiileri öldürmeye devam etti. Sonra daha çok gazeteci
cezaevine atıldı. iPhone 7 çıktı. Leonard
Cohenöldü. Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile müzakereleri
dondurma kararı aldı. Dolar 3.50 oldu. Başkanlık sistemi Meclis’e
geldi. Daha çok milletvekili hapse atıldı. Moody’s ve Fitch,
Türkiye’nin notunu kırdı. Cumhuriyet gazetesinin kantin
sorumlusu Şenol Buran, “Ben
o adama çay vermem” dediği için Cumhurbaşkanı’na hakaretten
tutuklandı.