Seçim yazıları zordur. Zordur çünkü seçim gününe kadar zaten
söylenecek her şeyi yüzlerce defa söylemiş olursunuz. “Bunlar
yanlış”, “Bunlar zulüm”, “Bu hataların hepimize faturası olur” diye
onlarca yazı döşenmişsinizdir o güne kadar.
Okur da bilir ne düşündüğünüzü, kime oy vereceğinizi, siyasiler
de.
Seçim günü aynı lafları tekrarlamak dışında söyleyecek orijinal bir
laf kalmamıştır.
Bir de zaten o gün seçim yasaklarına girer. Kanunen açıkça “Gidin
şuna oy verin” diye yazamazsınız. O yüzden de iyilikten,
demokrasiden, ülke bütünlüğünden dem vurur, fazla açık etmeden
siyasi tercihinizi açıklarsınız.
Bu satırları okuyanlar, Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık dönem
konusunda ne düşündüğümü, kimleri sorumlu tuttuğumu zaten biliyor.
Türkiye’nin bu karanlıktan çıkmak için nasıl bir ‘Demokrasi
Cephesi’ inşası gerektiği konusundaki fikirlerim de sır
değil.
Ama sizler, zaten bunu yapıyorsunuz. Siz, biz, okurlar, aydınlar,
muhalefet, Türkler, Kürtler, solcular, demokratlar, hatta çekingen
adımlarla aramıza katılan vicdanlı İslamcılar ve düşünen
muhafazakârlar.... Hepimiz önümüzdeki görevin ne olduğunu, bu
ülkeyi kurtarmak için ne tür adımlar atmamız gerektiğini artık
biliyoruz.
Birinci görevimiz, kötülüğe hayır demek. Kötülüğün
alt başlığını yolsuzluk, yalan, hile, baskı vs olarak
açabilirsiniz. Ama hayır, hepsine hayır.
İkinci görevimiz, birbirimizi anlamaya çalışmak, sevmek. Günün moda
deyimiyle ‘empati yapmak’. Bizler, hasbelkader
Türkiye’nin Demokrasi Cephesi olarak, kendi köşemizde oturma
lüksüne sahip değiliz. Dar ideoloji ve sloganlara hapsolmayacağız.
Solcuysak muhafazakârı, sağcıysak yanı başımızdaki solcuy...