Anladığım kadarıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin referandum
stratejisi, olabildiğince “düşük profilli” gitmek. CHP
referandum sürecinde miting yapmayacak, kendi amblemini
kullanmayacak, flama ve CHP afişi asmayacak.
Katıldığım bütün dost meclislerinde, “Aman çok iyi karar!”,
“İsabet!”, “CHP’nin yapabileceği en iyi şey
geri durmak” gibisinden cümleler kullanılıyor.
CHP’lilerin kendileri bile kampanya süresince geri
durmalarının “Hayır” için en hayırlı formül olduğunu her
fırsatta dile getiriyor.
Siyaset eliti arasında
buna “görünür olmamak” deniyor.
İddia o ki, CHP görünür olmazsa,
referandumda “Hayır” oyunun şansı
var. Tam tersi, görünür olursa
da “Evet” oyları artarmış.
Velev ki bu analiz doğru... Allah aşkına bu durum bir siyasi parti
için tam bir garabet değil mi?
Yani toplumda sahiden “CHP alerjisi” bu boyutta ise,
flamasını, afişini görünce “Evet”e meyletme olasılığı varsa,
ana muhalefetin yüzde 25’lik sosyoloji ötesinde bir iddiası
kalmadıysa, er ya da geç bunu
konuşmamız lazım değil mi?
Referanduma kadar değil. Ben referanduma kadar sessiz kalmaya
razıyım. Ama CHP gibi zengin bir tabanı, aktif bir siyasetçi
portföyü ve büyük potansiyeli olan bir partinin yüzde 25 bandının
ötesine geçemeyeceğini kabullenmek, doğru mu? Hele de Türkiye’nin
mevcut konjonktüründe. Er ya da geç bunu konuşmamız
lazım...
Bu da beni, “Hayır” kampanyasının temel problemine
getiriyor...
Hiçbir ankete bakmanıza gerek yok. Son seçimleri iyi tahlil eden ve
gazeteleri düzenli okuyan herkesin tahmin edebileceği gibi,
referandumda “Hayır” olasılığı var. Azımsanamayacak bir
ihtimal bu. Çünkü Türkiye, Kasım 2015 seçimleri değil, 7 Haziran
2015 seçimlerine benzer bir dinamiği yaşıyor. Ekonomik sıkıntılar
var. MHP tabanı ikna olmuş değil. Ayrıca muhalif kesimlere yönelik
baskılar, toplumu ürkütüyor.
Ama ne yok biliyor musunuz? “Hayır” oyunun yüzü
yok. Kararlılıkla çıkıp halka güven verecek, “Merak
etmeyin, Hayır çıkarsa Türkiye’de kaos
olmayacak” diyecek, kadrosuyla, kararlılığıyla, hatta ses
tonuyla toplumu peşinden sürükleyecek birileri yok. Söz ettiğim,
70’lerin Bülent Ecevit’i,
80’lerin Süleyman Demirel’i gibi biri.
Meydanlarda kükreyecek, üç troll’ün beş tweet’iyle nakavt
olmayacak, bir iddia koyabilecek birileri...
Türkiye’de siyasi dengelerin değişebilmesi
için, “Merak etmeyin, güvenin
bize, basın ‘hayır’ı” diye
kadrosuyla, kişiliğiyle, “yönetime
talip” olduğu izlenimini veren birileri
lazım...
Şikâyet ve protest oylar var ve CHP ve HDP bunu kendi tabanını
motive etmek için iyi-kötü kullanıyor. Buna itirazım yok; zira
mevcut baskı döneminde isyan edecek onlarca konu var. Ama protest
ruh ve “Faşizme karşı omuz omuza” hissi,
Türkiye’de seçim kazandırmıyor. Zaten muhalif olan kitleleri diri
tutuyor.
Eninde sonunda iddia sahibiyseniz,