Seçimler yaklaşırken, hepimiz günlük, hatta anlık, seçim
atışmalarına odaklandık. Muharrem İnce ne demiş?
Tayyip Erdoğan ne cevap vermiş? Selahattin
Demirtaş cezaevinden ne mesaj yollamış? Meral
Akşener kimi aday göstermiş?
Sosyal medya sayesinde, pinpon müsabakası gibi bunları takip eder
olduk.
Ancak zaman zaman birkaç adım geriye giderek ‘büyük resme’ bakmakta
fayda var. O büyük resim, sadece Türkiye’nin iç dinamizmi değil
aynı zamanda Türkiye benzeri ülkelerdeki global trendleri de
gösteriyor. Ve her geçen gün netleşiyor.
Siyasal İslam inişte: Adalet ve Kalkınma
Partisi’ni 2002 yılında iktidara getiren ‘siyasal İslam’ akımı,
artık zirve noktasını geride bıraktı ve inişte. 10-15 yıl önce,
Mısır, Türkiye ve Irak gibi birçok ülkede toplumlar ‘kurucu parti’
ya da ‘kurucu ideolojiye’ tepki olarak siyasal İslam’a dönmüştü.
Ancak İslamiyet dozu yüksek otoriterlik kimseyi açmadı. Toplumlar
artık ‘iyi yönetim’, ‘değişim’ ve az da olsa özgürlük istiyor.
Türkiye’de iktidar partisi, bunu sağlayabildiği ölçüde kalır,
sağlayamazsa, er ya da geç kendi alternatifini üretir.
Karpuz gibi yarılmış ülkeler: İkinci mesele,
memleketimizde de hayli belirleyici olan ‘kutuplaşma’ Artık
siyasette belirleyici olan, birbirine komşu ülkelerin husumeti
değil; bir ülkenin kendi içindeki düşman kamplar. Bu anlamda
Türkiye, Venezüella, İran ya da Ukrayna gibi ülkelere benziyor.
Ortadan yarılmış vaziyette. Bu ülkelerdeki bütün oyun, yüzde 50+1’i
yakalayıp diğerlerine hükmetmek. Bu tarz iç kutuplaşmanın bir
ülkenin bütünlüğü için ne kadar sağlıksız olduğunu anlatmama gerek
yok sanırım. İktidar akıllı davranabilse, referandumda ‘Evet’ oyu
veren yüzde 51’in değil toplumun gen...