Birkaç gündür Ankara’dayım. Siyaset arenasında yaşanan
gelişmeleri, muhalefet partilerinin AKP-MHP blokuna karşı ittifak
kurma çabalarını, bizzat siyasi aktörlerle konuşarak anlamaya
çalışıyorum.
Öncelikle şunu teslim edeyim. Bütün bu çabaların merkez üssü,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi. Şu anda yeni kurulacak
ittifak sisteminin ana kumandası, orada.
Geçmişte CHP Genel Merkezi’ni, Enis Berberoğlu ve
Selahattin Demirtaş dahil birçok seçilmiş halk
temsilcisinin cezaevine yollanmasına imkân veren “dokunulmazlık”
kararından dolayı çok eleştirmiştim. Ancak CHP, bu hatayı telafi
etti.
Büyük özveriyle, bir dizi açık ve gizli temas sayesinde bugün
‘oyun-kurucu’ konumunda.
Kemal Kılıçdaroğlu, partideki tribünlerden gelen
sese değil, ‘kazanmaya’ odaklanmış halde.
Abdullah Gül, İlhan Kesici,
Muharrem İnce gibi isimleri, Saadet ya da İYİ
Parti’yle ittifak gibi ideolojik olarak farklı anlamlar içeren tüm
senaryoları masaya yatırıyor.
CHP’liler, özellikle de sosyal medyada çok yüksek sesli konuşan
topu topu 20-30 bin kişilik bir grup, Kemal Bey’in yapmaya
çalıştığı işin mantığını anlamıyor. Hâlâ “parlamenter sistem”
varmış ya da Türkiye’nin çoğunluğu CHP seçmeninden oluşuyormuş gibi
bir yanılsamayla hareket ediyorlar. Özür dileyerek söylüyorum ve 56
milyon seçmenin profilini tam anlamıyorlar. Sol aday olsun,
CHP’den olsun, alnında Altı Ok damgası olsun vs. istiyorlar.
Oysa CHP Genel Merkezi şunu görüyor: Bu seçimde belirleyici olan,
Kürt oyları ve AKP’den uzaklaşan ancak gidecek adresi olmayan
“şehirli muhafazakârlar.” Matematiksel olarak CHP içinde çıkan ve
güçlü CHP kimliği olan...