Avrupa, sağlı sollu ve hepimizin kafasını
karıştıran mesajlar vermeye devam ediyor.
Bir yandan insan haklarını çok önemsiyor, haklı
olarak Türkiye’deki gidişata itiraz ediyor, diğer yandan da
Türkiye’deki durumu düzeltmek için parmak kaldırmıyor. Ne bir
ziyaret, ne bir telefon. Sorduğunda “Top Ankara’da”
diyorlar; ama sormazsan da bir hamle yok...
Kendi derdine düşmüş, Türkiye’yi
istemeyen ama Türkiye’den de vazgeçemeyen bürokratik bir
üşengeçlik durumu var.
Dün Avrupa Parlamentosu’nun
Dışilişkiler Komitesi, ezici çoğunlukla Türkiye’nin üyelik
müzakerelerini ‘askıya alma’ kararı aldı.
Parlamento, AB’nin önemli organlarından biri ancak “karar
merci” değil. Müzakere süreci askıya alınmayacak. Ama bu karar
önemli mi, önemsiz mi kestirmek için Avrupa’daki derin stratejik
kafa karışıklığına mercek tutmak lazım.
Birkaç kaç hafta önce Brüksel’de AB Başkanı
Donald Tusk ve Avrupa Komisyonu Başkanı
Jean-Claude Juncker’le görüşen Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ın, temaslarından memnun kaldığını
biliyoruz. Basında “Avrupa ile yeni sayfa” haberleri
çıktı. Erdoğan, insan hakları konusundaki şikâyetleri tepki
vermeden dinlemiş, Avrupalılara “Siz bir adım atın, biz iki
adım atarız” mesajı vermiş.
Ama ilk adım ne ve kim atacak? Doğrusu içeride
bizlere verilen mesaj, gidişatta herhangi bir yumuşama ve
normalleşme olmayacağı yönünde. “Şu vakte
kadar biraz rahatlarsınız” diyebilen yok. Bu adım ne zaman
gelecek?
Avrupa’da Türkiye’deki tablo konusunda fikir
ayrılığı yok. Herkes otoriterleşmeden rahatsız ve bunun AB ile
bağdaşamayacağı görüşünde. Ağır basan, “Türkiye ile üyelik
müzakereleri dışında imtiyazlı ortaklık benzeri bir ilişki
kuralım”görüşü. Ama nasıl? Üyelik müzakereleri ne olacak?
Askıya mı alınacak yoksa sessiz sedasız ölüme mi terk edilecek?
Netlik yok. Karar vericiler kararsız, plansız. Sadece bürokratik
üşengeçlik ve zamana oynama eğilimi var.