New York- Uçak New York’a iner inmez gördüğüm ilk Amerikalıya,
haliyle pasaport kontrolündeki görevliye sordum: “Trump mı Hillary
mi?” Malum, Amerikalılar rahat insanlardır. Karşımdaki görevli
resmi bir makamda oluşuna hiç aldırış etmeden cevabı yapıştırdı.
“Tabii ki Trump.”
Soyadından, İrlanda kökenli olduğunu çıkarmıştım. 40’lı yaşlarda,
iyi aile babası tipli, muhtemelen Queens gibi bir banliyöde oturan
biriydi. Ben sormadan kendisi nedenini anlatmaya başladı.
“Bazı şeylerin değişmesi şart. Değişim gerekiyor. Bu ülke böyle
gidemez.” Doğrudan söylemese de, bu sözlerin aynı Brexit
referandumunda İngiltere’de olduğu gibi, göçmenlere ve ABD’de son
günlerde hızla artan ve çoğunlukla Müslüman kökenli ABD’li
göçmenlerden gelen bireysel terör eylemlerine yönelik bir tepki
olduğu belliydi. Konuşmaya son derece meraklı görevli, ben sormadan
devam etti: “Sadece göç ya da terör meselesi değil. Ekonomi dahil
her şeyin değişmesi gerekiyor. Ben Cumhuriyetçi değilim. Bill
Clinton’a oy verdim. Bugün aday olsa yine veririm. Ama bu seçimde
oyum Trump’a.”
“Sisteme” ve kurulu düzene yönelik küresel öfke, farklı ülkelerde
farklı adreslere yöneliyor. Yunanistan’da SYRİ- ZA, dünyanın en
kalabalık demokrasisi olan Hindistan’da Hint milliyetçisi Modi,
Hollanda ve Almanya’da aşırı sağ, İngiltere’de Brexit ve ABD’de de
Donald Trump.
Böylece Trump’ın “kötü bir şaka” olarak başlayan serüveni, bugün
giderek artan bir ihtimal olarak karşımızda.
Aslına bakarsanız bu tam bir facia; zira dünyanın herhangi bir
ülkesinin, örneğin Filipinler’in, demokrasiyi alenen aşağılayan
narsist bir demagog tarafından yönetilmesi başka, koskoca ABD’nin
böyle birinin eline düşmesi başka. Dünya dengelerini altüst edecek
bir durum. Trump’ın dünya vizyonunun ne olduğunu tam olarak
bilmiyoruz. Adam gibi bir dış politika kadrosu da yok. Ama verdiği
ipuçları son derece tatsız. Cumhuriyetçilerin adayı Rusya’da
Vladimir Putin’e ve onun yönetim tarzına olan sevgisini şimdiden
ortaya koydu. Demokrasi gibi bir derdi olmadığını da söyledi.
Müslüman dünyasına nahoş bakıyor. Dünyadaki insan hakları
ihlallerine ses çıkarmak niyetinde değil. Putin hayranı,
Berlusconi-Sarkozy-Chavez arası çok tuhaf bir karakterden söz
ediyoruz...
Bizim bölgemize gelince, Trump konusunda tek bildiğimiz “Kürtlere
hayran” olduğu ve iktidara gelirse Kürtlerle Tayyip Erdoğan’ın
arasını yapacağı vaadi.
Trump, 15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta sonra New York
Times’a verdiği röportajda darbenin bertaraf edilmesi konusunda
Tayyip Erdoğan’ı övüyor ve açık ve sarih bir dille iktidara gelirse
Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi ihlallerini konu
etmeyeceğini söylüyor.