9 Mayıs'ta başkanlık seçimini kazanan Rodrigo Duterte oldukça sıra dışı biri.
Geçenlerde bir gazetecinin öldürülmesi hakkındaki görüşü
soruldu. Sırf gazeteci diye kimsenin suikasttan muaf
tutulamayacağını söyledi. “Özellikle de bir o. çocuğu ise...”
‘Öldürülmüşse mutlaka hak etmiştir, vardır bir kötülüğü, kimse
nedensiz öldürülmez’ felsefesine sıkı sıkıya bağlı bir siyasetçi
o.
Gazeteciler yargısız infazdan istisna değil, kötülerin katli onun
gözünde bilakis sevap.
Duterte hak ettiğini düşündüğü herkesin öldürülmesini teşvik
ediyor.
Ama bu tarafını hiç saklamadı. Yani bir aldatmaca da söz konusu
değil.
Halkı, böyle olduğunu bile bile, hatta belki de en çok bu özelliği
sebebiyle onu sevdi.
Kılıcı keskin, eli sopalı birine ihtiyaçları vardı, astığı astık
kestiği kestik olmalıydı. Aradıkları şeyi Duterte’de buldular ve
kurtarıcı diye dört elle sarılıp onu başa geçirdiler.
***
Duterte’ye seçim kazandıran vaat, suçla acımasız bir
mücadeleydi.
Bunun ‘kanlı bir savaş’ olacağını baştan haber verdi.
Mafya çetelerinden yandım Allah kaçan, yüksek suç oranlarından
elaman yaka silken Filipinliler’i bir tercihe sürükledi.
Seçimi şuna getirdi: Ya Duterte’yi seçecektiler ya da suç
örgütlerini. Ortası yoktu.
Keskin bir suçla mücadele söylemi üzerinden seçmeni kamplaştırdı,
toplumu bileye bileye bölmeyi başardı.
Stratejisi çalıştı ve çoğunluğun oylarını aldı.
Kazandıktan sonra ise milli seferberlik ilan etti. Halkı, eline
silah alıp suçla mücadele kampanyasına bilfiil katılmaya
çağırdı.
Uyuşturucu satıcılarını öldüreceklere kelle başına para ödülü
teklif etti, şeref madalyası takacağını söyledi.
Yöntemi açık; dize getirmek için halkla karşı karşıya getirecek,
halkla çatıştıracak mafyayı.
Halka da bunu, kendi adaletini gerçekleştirme fırsatı olarak
sunacak.
Kimsenin güvende olmadığı... Kimsenin malından, canından, yarın
sabah başına geleceklerden hatta komşusundan emin olmadığı...
Tekinsiz bir korku toplumu oluşturarak düzeni sağlayacak.