Ahmet Varol Yeni Akit Gazetesi

Zulmü Meşrulaştırmada Terör

Terör tam olarak tanımı yapılmamış ve sınırları belirlenmemiş bir olgudur. O yüzden herkes kendi bakış açısına göre bir terör tanımlaması yapıyor. Terör kavramı veya nitelemesi...

28 Eylül 2018 | 5.832 okunma

Terör tam olarak tanımı yapılmamış ve sınırları belirlenmemiş bir olgudur. O yüzden herkes kendi bakış açısına göre bir terör tanımlaması yapıyor. Terör kavramı veya nitelemesi yerine göre zulüm uygulamalarının meşrulaştırılması için de kullanılıyor. Oysa zulüm başlı başına bir suçtur ve gayrimeşrudur. Terör gerekçesine dayansa bile yine de haklı ve meşru kabul edilemez. Terör karşısında dahi adalet ve hukukun icra edilmesi gerekir. Çünkü adalet ve hukukun amacı her suçluyu suçuna lâyık bir cezayla cezalandırmaktır. Zulüm ise insanların ya haksız yere herhangi bir suç işlemedikleri halde mağdur edilmeleri ya da suç işleyenlerin hak ettiklerinden fazla bir cezaya maruz bırakılmalarıdır. 

Terörün, zulüm ve haksızlıkların meşrulaştırılmasında çeşitli yöntemlere başvurulduğunu görüyoruz. Örneğin haksızlık eden kendisine karşı yapılanı “terör” olarak nitelendirmek suretiyle kendi haksızlığını ve zulmünü meşru olarak göstermeye çalışıyor. Siyonist işgalcinin Filistin’de yaptığı gayrimeşrudur. Filistinlilerin bu zulüm karşısında haklarını talep etmeleri ve bu amaçla fiili mücadeleye başvurmaları ise meşrudur. Çünkü onların vatanları işgal edilmiş, toprakları gasp edilmiş, insanları haksız bir şekilde yurtlarından çıkarılmış, evleri yıkılmış, kendilerine işkence edilmiştir. Ama siyonist işgalci özellikle Batı dünyasında yürüttüğü propaganda faaliyetlerinde kendisine karşı yapılanı “terör” olarak lanse etmek suretiyle kendi yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışıyor. 

Bazen de “terör” olgusu haksızlıkların üstünün örtülmesi ve ölçüsüz bir şekilde şiddete başvurulmasının gerekçesi olarak kullanılabilmektedir. Suriye’de IŞİD’in icra ettiği terörün Suriye halkına karşı yürütülen savaşın bir gerekçesi olarak kullanılması da buna bir örnektir. Bu açıdan IŞİD’in icra ettiği terör ve şiddet gerek Baas rejiminin ve ona destek veren dış güçlerin, gerekse bu rejimin rahatlaması için olaylara müdahale eden ABD liderliğindeki koalisyonun işine yaramıştır. Bugün İdlib’de kuşatmaya alınan halkı savunmayı amaçlayan direniş güçlerinin etkisiz hale getirilmesi için “terör” olgusundan ve kavramından yararlanılmaya çalışılması da böyle bir oyundur. Oysa buradaki direnişin IŞİD terörüyle herhangi bir ilişkisi yoktur ve bu terörü kesin bir şekilde reddetmektedir. Buradaki direnişin amacı rejimin baskı ve tehditlerine karşı bir savunma hattı oluşturmaktan ibarettir ve burada asıl teröre başvuranların, Suriye’nin değişik bölgelerinden çıkarılarak buraya iltica etmeye zorlanan halka karşı şiddete başvuran rejim güçleri ve onların arkasında duran işgal güçleri olduğunu söylemek gerekir. 

Terör gerekçesi yerine göre sivil toplulukların mağdur edilmesine neden olan zulüm uygulamalarının meşrulaştırılması için de kullanılıyor. Bugün Suudi Arabistan’ın liderliğinde oluşturulan Körfez koalisyonunun Yemen’de izlediği politika da buna bir örnektir. Husi örgütüne karşı savaştığını iddia eden bu koalisyon sivillerin ciddi şekilde mağdur edilmelerine ve zarar görmelerine neden olan uygulamalara başvurmaktadır. Bu uygulamalar yüzünden Yemen’de sivil halk ciddi sıkıntılar ve zorluklar yaşamaktadır. 

Terör kavramından yerine göre de yargı zulmüne gerekçe oluşturulması amacıyla istifade ediliyor. Mısır’daki Sisi cuntasının, muhaliflerini tasfiye etmek amacıyla yargı mekanizmasını kullanması ve icra ettiği zulmü teröre karşı savaş olarak nitelendirmesi de bunun en bariz örneklerinden biridir. 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Hindistan’da seçim ve Müslümanlar 18 Mayıs 2024 | 168 Okunma Direnişten işgal güçlerine darbeler 17 Mayıs 2024 | 189 Okunma Nekbe’nin 76. yıl dönümü 16 Mayıs 2024 | 112 Okunma İşgal hükümeti neden ateşkese razı olmuyor? 11 Mayıs 2024 | 207 Okunma Refah’a saldırıda ABD’nin taktiği 10 Mayıs 2024 | 192 Okunma