İslami geleneğin, dünya görüşünün, evren algısının dayandığı
“Vahdette kesret, kesrette Vahdet” mefkûresinin içi de dışı da
doludur. Müslümanlar hem dünyalarını(n inşaını) hem ahiretlerini bu
mefkûreye dayandırırlar.
Bu inançtan esinlenerek Müslümanlar “bir tek evi bütün insanların
içinde yaşadığı kainat, kainatı da bütün insanların yaşadığı bir
ev” olarak kabul etmiştir.
Böyle bir dini geleneği temsil eden Müslümanların içler acısı hali
kendi özelimizdir, biz bizi bu konuda çok eleştirdik, eleştirmeye
devam da edeceğiz. Lakin;
Biz Müslümanları savaşçı da değil, terörist figür olarak
toplumlarına sunan Batılılar biliyorlar ki “Müslüman teröristlerin”
bin yılda bile işleyemedikleri cinayetleri bir yılda, evet, evet,
365 günde kendileri barbarca işlemişlerdir hem de defalarca. Bunun
için sadece 21. Yüzyılın 2. ya da 3. yılına bakmaları kâfi. Şimdi
de dünyayı yeni bir Dünya Savaşı çıkarmanın eşiğine getirmeye
çalışanlar yine kendileri.
Nedir amaçları?
İlk olarak zaten uyuşuk olan kendi kamuoyuna Müslüman=Terörist
algısını yerleştirmek, sonra da bu algının gölgesinde yüz yıllık
yeni planı gerçekleştirmek.
Batılılar bütün bir İslam âlemini yeniden karmak istiyor, bundan
da;
Yeni/den uluslar var etmek,
Yeni/den haritalar çizmek,
Yeni/den müttefiklikler oluşturmak,
22. Yüzyıla yine İslam coğrafyasını kanlı bir tasarımla hizaya
getirecek düzenlemeyi ta bugünlerde dayatmak. Adamların asırlık
planları dörtyüz yıldır böyle işliyor.
Lakin,
Son kale Türkiye buna mani oluyor. Bu yüzden bütün öfkelerini SON
KALEye yöneltmişler Batılı dost ve müttefiklerimiz!
Son haftalarda dikkatinizi çekmiştir, hem Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan hem Başbakan Ahmet Davutoğlu “SON KALE TÜRKİYE”yi
konuşuyorlar.
Evet, Türkiye SON KALE. Türkiye’nin 2007’den sonra, -Japon
politikacı ve yazar Shintaro İshahara’nın ifadesiyle- ”Yes-Men/Evet
Efendim”ci yani efendi-köle ilişkisine dayalı politikaları
bıraktığı için saldırıya uğradığını gayet iyi biliyoruz.
Türkiye, NATO şemsiyesi altına sığmayacağını, sınırlarının
resmi-hukuki territoric sınırlarının çok ötesinde olduğunu
söylediği için daha ağır saldırıya uğradığını da biliyoruz. Öyle
kolay değildi; 80 yıl boyunca 1-2 istisnai çıkış dışında hiçbir
lider Batı’ya “Biz bağımsız bir devletiz, kendi milletimizin
menfaatleri var, jandarmanız olamayız, olmayız” diyemedi. Başbakan
olduğu dönemden beri Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye
ülkesinin potansiyellerini, stratejik gücünü, yani coğrafyasını,
tarihini, kültür ve nüfusunu, ekonomisini, askerini, nüfuzunu önüne
koyup “Türkiye bugünleri hak etmiyor” dedi.
İç politikada da dış politikada da Sayın Erdoğan eleştirilebilir,
hatta eleştirilmeli. Çünkü bizim geleneğimizde bu tür eleştiriler
“emri bil maruf, nehyi ani’l münker” olarak kabul görmüştür. Lakin
kimi zaman bizim de yanlış yapıyor dediğimiz Sayın Erdoğan kahir
ekseriyetle haklı çıktı, özellikle dış saldırılar konusunda son
derece haklıydı.