Yalan, nasıl ortak bir etik koduna dönüşür? FETÖ yargılamalarında ortaya çıkan gerçek

15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ davaları bütün illerimizde bütün hızıyla görülüyor. Türkiye tarihinin gördüğü en sinsi ve en kapsamlı ihanet şebekesinin bütün boyutlarıyla ortaya...

15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ davaları bütün illerimizde bütün hızıyla görülüyor. Türkiye tarihinin gördüğü en sinsi ve en kapsamlı ihanet şebekesinin bütün boyutlarıyla ortaya konulabilmesi için kurulan mahkemelerde savcılar iddianamelerini mahkemeye sunuyor, buna mukabil darbeciler de kendi şovlarını bütün maharetleriyle ortaya koyuyor. Aslında işin darbeye teşebbüs kısmında cürmü meşrut durumu o kadar açık ki, ilk mülahazada savunmanın alanının çok dar olduğu ve suçu kabullenmekten başka bir yol kalmadığı görünüyor.

Hani adamın biri bir kalabalığın ortasında, herkesin gözü önünde birini öldürüyor, elindeki silahın dumanı tüterken onu derdest eden polislere “avukatımı istiyorum” diyor ya. Polis ise saf saf, “herşey ortada, maktul önünde, silah elinde, herkes şahit, avukat sana ne yapacak?” diye sorar. Katil de aynı saflıkta cevap verir: “Ben de onu merak ediyorum, avukat şu halimde beni nasıl savunacak?” der.

Bizim darbeci hainler, fıkradaki gibi saf değil tabi. Ankara ve Silivri’deki ilk mahkemelerde sanıkların ortaya koydukları tavrın tam bir tiyatro performansı olduğu üzerinde çok durulmuştu. İlerleyen aşamalarda iş onun da çok ötesine geçmiş durumda. Cürmü meşrut hallere dair tonlarca görüntü var. Kayıtların yüzlerce karesinde darbe fiili esnasında görünen şahıslar, görüntüdeki kişilerin kendileri olmadığını büyük bir rahatlıkla söyleyebiliyor. Apaçık telefon mesajlarının darbeyle ilişkisi olmadığını söylüyorlar. FETÖ ile hiç alakaları olmadığını, FETÖ’yü hiç tanımadıklarını, o gece darbe eylemi için orada bulunuşlarının, darbecilerle bir araya gelişlerinin tamamen tesadüf olduğunu söylüyorlar.

“Eğer ateş ettiğime dair görüntüleri getirirseniz hem üzerime atılı bütün suçları kabul ederim hem de kafama sıkarım” diye meydan okuyor biri. Ateş etme anını gösteren görüntüler gösterilince “Tamamen korunma refleksiyle silahımı tuttum. ‘Gidin buradan’ diye bağırdım. O gecenin hiçbir anında silah kullanmadım, elimde silahın olması, ateş ettim manasına gelmez” diyor. Meclisi bombalayan pilot, bunu “terörle mücadele amacıyla” yaptığını söylüyor. Akıncı’da yakalanan biri oraya “torun sevmeye” geldiğini, bir başkası “hayvan belgeseli çekmeye” geldiğini söylüyor.

İnsanların aklıyla, zekasıyla alenen dalga geçiyorlar. Gerçekliği olabilecek en radikal biçimde tahrif ediyorlar. Metinleri tam bir yapıbozumuna uğratıp, dilin anlamını tarumar ediyorlar.

Darbe muhakemeleri bu açıdan salt bir tiyatro olmaktan öte psikolog, sosyal psikolog ve sosyologların dikkatle incelenmesi gereken, emsali bulunmayan, bulunamayacak vakalar ortaya koyuyor. Bu vakalar gerçekleştiği esnada iyice incelemek gerekiyor. Buradan çok ilginç teoriler çıkarmaya yetecek kadar zengin örnekler bulunuyor. Yalanı, gerçekliğin tahrifini bir ortak davranış örüntüsü haline getiren motivasyon nereden kaynaklanıyor?  

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sudan’da olanlar da Sudan’la sınırlı değil 24 Nisan 2024 | 224 Okunma Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından 20 Nisan 2024 | 268 Okunma CHP’nin üniversite ufku Tanju Özcan’ınki kadar mıdır? 17 Nisan 2024 | 358 Okunma İslâmcılara azıcık hikmet penceresinden baksak? 15 Nisan 2024 | 402 Okunma Bayramınız cennette olsun! 13 Nisan 2024 | 63 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar