Türkiye’de düşüncenin sorunları ve sosyolojisi

Türk düşüncesinin günümüzdeki gelişimini etkileyen faktörler, genel olarak Türkiye’nin ve dünyamızın gelişimini belirleyen faktörlerden bağımsız değildir. Toplumda okuryazarlığın...

Türk düşüncesinin günümüzdeki gelişimini etkileyen faktörler, genel olarak Türkiye’nin ve dünyamızın gelişimini belirleyen faktörlerden bağımsız değildir. Toplumda okuryazarlığın artması ile düşüncenin gelişimi arasındaki ilişkiye dair beklentilerimizin karşılanıp karşılanmıyor olması, elbette düşünceden ne beklediğimize de bağlıdır. Düşünceye atfettiğimiz anlam, düşünceyi takdir etme konusunda ortaya koyduğumuz kriterler, Theodor Adorno’nun deyişiyle başvurduğumuz “otantisite jargonlarının” değerlendirmeleriyle çalışır.

Teknolojinin imkanlarıyla herkesin bilgiye erişiminin mümkün ve kolay hale geldiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Bugün her konuda ve her düzeyde yazılmış kitapların basılı veya elektronik ortamdaki hızlı ve yoğun dolaşımına tanık oluyoruz. Dünyadaki bu genel gelişmeden Türkiye de hiç geri kalmıyor. Kitap tirajlarının geçmişe nazaran önemli ölçüde azalmış olmasına karşılık, kitap çeşitliliği itibariyle de yine geçmişe nazaran hatırı sayılır oranda bir artış söz konusu.  

Bununla birlikte okuryazarlığın artmış olması, kitaba, bilgiye erişimin aşırı derecede kolaylaşmış olması toplumda düşüncenin kalitesinin yükseldiğine dair bir duyguya yol açmıyor. Tam tersi bu aşırı bilgi ve kitap çokluğu ve çeşitliliğinin Türk düşüncesinde bir kalite artışına işaret etmediğine dair genel bir hoşnutsuzluk durumu var. Üstüne gidilmesi gereken tuhaf bir paradokstur bu.

AKSED’in Ayaş’ta düzenlediği “Türkiye’de Düşünce ve Sorunları Çalıştayı” vesilesiyle yazdığım yazıda altmışlı-yetmişli yıllarda çok daha az sayıdaki üniversite ve kitap sayısına rağmen bazı metinlerin entelektüeller arasında hararetle tartışıldığı son derece canlı olan bir düşünce ortamı, günümüzde düşüncenin gerilemesinin bir kriteri olarak hatırlanıyor demiştik. Gerçekten de örneğin Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni veya Ecevit’in Bu Düzen Değişmelidir gibi, dönemin siyasi düşünce dünyası üzerinde derin etkileri olan “düzen” odaklı metinler günümüzde yok. Ama bu tarz kitapların azlığının veya etkinliğinin olmayışının düşüncenin geriliğine işaret sayılmasını da sorunlu bulduğumuzu söylemiştik.

Bazı metinlerin kavgalara mesnet ve referans sayılması, o kitaplarla kurulacak bir dünya uğruna şiddetin göze alınması, her zaman, hatta çoğu zaman, düşüncenin varlığını göstermez. Çoğu zaman bu metinlere atfedilen düşüncelerin sloganlaşması ve körü körüne fetiş bir bağlılık olarak yaşanmasıyla ilgili bir durum da söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında, bu kadar çok kitap yazılıyor olmasına, bu kadar çok insanın kitaplara ve bilgiye erişimine karşılık böylesi metinlerin günümüzde ortaya çıkmaması esasında tabana yayılmış bir bilgilenmenin artmış olmasıyla açıklanabilir bir durum.

Aslında belki Daniel Bell’in daha altmışlı yıllarda işaret ettiği bir “ideoloji-sonrası” kültürel gerçekliğin tezahürüdür bu durum. Gerçi, bir insani zafiyet veya maluliyet durumu olarak da tanımlanabilecek ideolojik düzeyin ilanihaye aşılabileceğini düşünmek de başka tür bir beşeri istiğna halidir. İnsanoğlu zamanla, mekanla, çevreyle mukayyet bir varlık. Bu kayıtlar insanı Ali Şeriati’nin “zindanlar” (tarih, coğrafya, biyoloji ve kendilik zindanları) olarak nitelediği beşeri sınırlılıklar, insanın hadleri. İnsanoğlu bu hadleri aşarak kendini gerçekleştirmenin mücadelesini verir, ama hangi aşamada bunları aşabildiğinin herkes için geçerli sayılabilecek bir ölçütü yok.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sudan’da olanlar da Sudan’la sınırlı değil 24 Nisan 2024 | 223 Okunma Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından 20 Nisan 2024 | 268 Okunma CHP’nin üniversite ufku Tanju Özcan’ınki kadar mıdır? 17 Nisan 2024 | 358 Okunma İslâmcılara azıcık hikmet penceresinden baksak? 15 Nisan 2024 | 402 Okunma Bayramınız cennette olsun! 13 Nisan 2024 | 63 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar