Bu nasıl vicdan böyle!..
“Zara dimdik ayakta. İçinde en küçük bir korku yok. Sadece dudakları kıpır kıpır… Dua okuduğu belli...” Zara korkuyu üzerinden atmış, kardeşlerinin yanında dimdik yürüyor. Çok...
“Zara dimdik ayakta. İçinde en küçük bir korku yok. Sadece dudakları kıpır kıpır… Dua okuduğu belli...”
Zara korkuyu üzerinden atmış, kardeşlerinin yanında dimdik yürüyor. Çok sevdiği mor çiçekli entarisini giymiş, al yazması da başında... Büyük ağabey Şehmuz “sen şöyle otur!” diyor kız kardeşine, başlıyor mezarı kazmaya. Küçük ağabey de Zara’nın yanına oturuyor. Ay ışığı bulutların arasına bir girip bir çıkıyor. Her ikisi de seyrediyorlar ağabeylerini. Küçük oğlanın vücudundan kan çekilmiş. Bir ara harekete geliyor:
“Abi ben tetiği çekemeyeceğim, ne olur mezarı ben kazayım” diye sesleniyor.
Ağabeyi “Hayır korkak! Sen çekeceksin!” diyor.
Mezar derinleştikçe Zara yavaş yavaş gücünü yitirmeye başlıyor. Küçük ağabey mahkemesindeki ifadesinde olayı şöyle anlatıyor:
“Ağustos ayı, gece serinliği var ama üşüyecek hava da yok. Zara neden bu kadar titriyor anlayamadım. Sanki gökyüzüne uçacak, ceketimi çıkarıp omuzlarına attım, titremesi hiç dinmedi...”
Kazma işini bitiren Şehmuz, kardeşine bağırıyor:
“Haydi in aşağıya!”
Zara birden irkiliyor. Zıplar gibi ayağa kalkıyor. Vücuduna inanılmaz bir güç yayılmakta,. Titremesi tamamen kaybolmuş. Omuzundaki ceketi ağabeyine verip mezarın içine atlıyor. Dimdik ayakta. İçinde en küçük bir korku yok. Sadece dudakları kıpır kıpır… Dua okuduğu belli...
Küçük kardeşine “Haydi ağabey bitir şu işi!” diye haykırıyor.
Mermiyi namluya veriyor ağabey ama bütün gücünü kaybetmiş. Tabancayı tutan kolu aşağı düşüyor.
“Haydi ne duruyorsun!” diye bağırıyor Şehmuz. Ama elinde can yok delikanlının. Tabancayı düşürmemek için sıkıyor parmaklarını: