Maziden atiye: Bin yıllık birliktelik

Terör örgütü liderine, örgütün feshi için yapılan çağrı, muhatabı nezdinde karşılık buldu ve Öcalan tüm grupların silah bırakması ve PKK’nın kendisini feshetmesi gerektiğini söyledi. Çağrıya karşılık vererek silahlı mücadelenin sonlan-dırılacağını ifade eden PKK’nın kongre aracılığıyla kendisini feshetmesi, yeni bir dönemin başlangıcı anlamına geliyor. Bugünden sonra uzunca bir süredir tartışılan terörsüz Türkiye projeksiyonu hayata geçirilecek ve mazideki birliktelik atide de devam edecektir. Öcalan’ın

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Terör örgütü liderine, örgütün feshi için yapılan çağrı, muhatabı nezdinde karşılık buldu ve Öcalan tüm grupların silah bırakması ve PKK’nın kendisini feshetmesi gerektiğini söyledi. Çağrıya karşılık vererek silahlı mücadelenin sonlan-dırılacağını ifade eden PKK’nın kongre aracılığıyla kendisini feshetmesi, yeni bir dönemin başlangıcı anlamına geliyor. Bugünden sonra uzunca bir süredir tartışılan terörsüz Türkiye projeksiyonu hayata geçirilecek ve mazideki birliktelik atide de devam edecektir.

Öcalan’ın çağrısında da ifade ettiği gibi, Kürt-Türk ilişkileri bin yılı aşkın bir süredir devam etmekte ve bu birliktelik hegemonik güçler tarafından hedef alınmaktadır. Son iki yüzyıllık sürede kapitalist modernleşmenin bu birlikteliği hedef aldığı vurgusu, bir süre sonra PKK’nın hegemonik güçlerin etkisi altında kaldığını ve bir tür taşerona dönüştüğünü göstermektedir. Reel sosyalizmin çöküşü ve inkar politikalarının ortadan kaldırılmasının yanı sıra demokratik anlamda önemli kazanımların da söz konusu olması, örgütün ömrünü tamamlamış ve kendisini feshetmesi kaçınılmaz olmuştur.

Öcalan’ın örgüt ve dünyadaki gelişmelere göre çizdiği çerçevenin eksik yönü devletin örgütle mücadelede sağladığı avantaj ve nihai kertede örgütün önünde başka bir seçeneğin bulunmamasıdır. On yıllardır etnik temelde bir ayrışma üzerinden siyaset yapan ve ayrı ulus devlet başta olmak üzere idari özerklik ve federasyon gibi taleplerle silahlı mücadeleyi sürdüren örgütün başarısız olmasındaki en önemli unsur, devletin bu alandaki mücadelesidir. Devlet hem silahlı kuvvetler aracılığıyla örgütle mücadeleyi başarılı biçimde yürütmüş hem de 2010’lar ile başlayan ve günümüze kadar gelen süreçte, örgütün istismar alanlarını ortadan kaldırarak varlığını sorunsallaştırmıştır.

Devlet güçlü olmasa ve zafiyet içerisinde olsa ne olurdu sorusunun cevabı ise yakın tarihteki örneklerde saklı. Örgütün ve onun vesayetindeki siyasi partinin 7 Haziran 2015 sonrasında, hendek terörü aracılığıyla süreci nasıl sabote ettikleri ve tarihi bir fırsatı kaçırdıkları bildiğimiz bir konu. Arap Baharı’nın Suriye’de farklı biçimde seyretmesi ve ABD’nin desteğiyle örgütün Suriye’nin Kuzeyinde desteklenmesi ve sözde Rojava kazanımlarının Türkiye’de de tecrübe edilme isteği, kendileri açısından tarihi bir hata idi. Türkiye’nin bölgede rol model olarak tartışıldığı o yıllarda, ülkeyi içeriden parçalamak kimin ajandası idi ve kimler bu ajandaya destek verdi sorusunun cevabı da ortada. Hasılı, örgüt liderinin çizdiği çerçevede olduğu gibi, sadece teorik olarak kendi varoluş koşullarının ortadan kalktığı gerekçesiyle değil devletin bu alandaki mücade-lesi de örgütün pratik olarak sürdürü-lemez olduğu gerçeğini dayatmış ve fesih kaçınılmaz olmuştur.


DEMOKRATİK SİYASET VE BÜTÜNLEŞME

Bundan sonraki sürecin en önemli beklentisi, yüz yıllara sair olan bu birlikteliğin her açıdan devam ettirilmesi ve demokratik zeminde çoğulcu bir siyasetin mümkün hale getirilmesidir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, daha fazla demokratikleşmek ve çoğulcu bir model ortaya koyabilmek ana hedef olacaktır. Sınırları aşan bir etki gücüne kavuşan Türkiye’nin kendi içerisinde açılan gedikleri kapatması, ikinci yüzyılın daha sağlam bir biçimde inşa edilebilmesinin önünü açacak ve bugüne kadar farklı alanlara sarf edilen enerji Türkiye’nin gelişimine hasredilebilecektir.

Terörsüz Türkiye’nin en önemli kazanımlarından biri de örgütün vesayet ettiği siyasal alanın özgürleşmesi olacaktır. Fesih sonrasında, siyasal aktörler hem yerel yönetimler hem de parlamentoda, herhangi bir etkiden uzak hareket edebilecek ve seçmenlerinin kendilerine yönelik teveccühlerini siyaset alanına taşıyabilecekler. Bir diğer kazanım da PKK şiddeti ve tekelindeki solun özgürleşmesi olacaktır. Solun farklı fraksiyonlardan gelen açıklamalara bakıldığında, sürecin ne olduğunun halen anlaşılmadığı ve çeşitli mukavemetler sergilendiği görülmektedir. Onlardan beklenen, arkaik söylemlerle tarihin gerisinde kalmak değil doğru tarafta durarak demokratik siyaset alanıyla bütünleşmektir.

Nihai kertede, yasama yılının başlangıcında, Bahçeli’nin DEM’li siyasilerle sıcak diyaloğu ve hemen akabinde 22 Ekim’de yaptığı çağrının bugün itibarıyla neticelendirilmesi, Türk demokrasi tarihi açısından bir milat anlamına geliyor. Önceleri bu çağrının ne anlama geldiği üzerine yapılan tartışmalar ve bu projeksiyonun Cumhur ittifakının ortak bir tavrı olup olmadığı gibi spekülasyonlar ile ilerleyen süreç, bugün yeni bir aşamada. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “terörsüz Türkiye çabalarında dün itibarıyla artık yeni bir safhaya geçilmiştir” ifadesiyle de vücut bulan bu projeksiyon, Cumhuriyetin ikinci yüzyılını da taçlandıracak en önemli adımlardan birisi olacaktır hiç kuşkusuz.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Terörsüz Türkiye’den terörsüz bölgeye doğru 13 Mart 2025 | 54 Okunma No Other Land (başka toprak yok) 10 Mart 2025 | 192 Okunma Kurumsallaşan İslamofobi 06 Mart 2025 | 243 Okunma Maziden atiye: Bin yıllık birliktelik 03 Mart 2025 | 96 Okunma Trump 2.0: Histeri yahut zafer 27 Şubat 2025 | 76 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar