Bilimin popülerleşmesi: Deprem bilimciler

Bilimin toplumsal kullanımı ve işlevi üzerine yapılan tartışmalardan bağımsız olarak, bilimin popülerleşmesi sorunsalı üzerine düşünmemiz gerekiyor. Hiç kuşkusuz bilimin popülerleşmesi, bilim pratiğinin, salt icracılarla sınırlı bir alana indirgenmediğini ve geniş kitlelerde bir farkındalık ürettiğini söylemek mümkün. Özellikle son yirmi yılda tarih disiplini üzerinden ortaya çıkan trend ve bu trend üzerinden popülerleşen tarihçiler bu konudaki en önemli örnekler. Bilimin popülerleşmesinin yanı

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Bilimin toplumsal kullanımı ve işlevi üzerine yapılan tartışmalardan bağımsız olarak, bilimin popülerleşmesi sorunsalı üzerine düşünmemiz gerekiyor. Hiç kuşkusuz bilimin popülerleşmesi, bilim pratiğinin, salt icracılarla sınırlı bir alana indirgenmediğini ve geniş kitlelerde bir farkındalık ürettiğini söylemek mümkün. Özellikle son yirmi yılda tarih disiplini üzerinden ortaya çıkan trend ve bu trend üzerinden popülerleşen tarihçiler bu konudaki en önemli örnekler.

Bilimin popülerleşmesinin yanı sıra geniş kitlelerde tartışılma biçimleri de zaman zaman bilimi gölgede bırakacak tahribatlar üretebilir. Nitekim pandemi ile hayatımızı derin biçimde etkileyen aşı tartışmaları, kendine özgü popüler yeni figürleri ortaya çıkardığı gibi farklı bilimsel tartışmaların yapılmasını da beraberinde getirmişti, fakat bir farkla: bilimin yöntemlerinin dışında.

Hatırlayacak olursak tıp bilimi de uzunca bir süredir kendine özgü figürler aracılığıyla medya üzerinden popülerleşmişti. Ekran yüzleri doktorlar aracılığıyla farklı alanlarda neyin doğru neyin yanlış olduğu üzerine ciddi tartışmalar yapıyor ve konuya taraf olan aktörler, bilimsel sınırların dışına çıkabiliyordu. Metodolojik yönelimlerden ziyade kişisel görünürlükler üzerinden ayrışan ekran yüzlerinin performansları, zamanla bilimsel alanın dışında bir etki yaratıyor ve gün geçtikçe bilim karşıtı bir evreye ilerliyordu. Pandemi döneminde gündelik hayatımızı hemen her yönüyle kapsayan aşı konusu bile kendi içinde bir cephe yaratmış ve herkes bu cephelerden birisinde yer almıştı.


POPÜLER BİR TARTIŞMA OLARAK DEPREM

İstanbul’u sarsan deprem vasıtasıyla yeniden gündemimize dahil olan deprem bilimcilerin performansları da bilimin popülerleşmesine paralel bir seyirle ilerlemektedir. Bir yandan geniş kitlelerde deprem konusunda bir farkındalık oluşurken diğer yandan tartışmalardaki farklı yönelimler büyük bir tedirginlik de yaratabilmektedir. Teorik ve metodolojik farklılıklarla ayrışma yerine popülerlikleri ve öngörülerinin gerçekleşmeleri üzerinden kategorize edilen “deprem uzmanları”nın bu tedirginlikte payları büyük.

Peki insanlar neden ve hangi bilimsel gerekçelerle, bu ayrışmanın bir tarafı olma ihtiyacı hissetmektedirler? Deprem gibi, saha ve veri üzerinden ilerleyen ve ilkeleri konusunda rölativist yönelimlerin çok da karşılık bulamayacağı bir alanda, neden alan çatışması bu kadar renkli ve hararetli cereyan etmektedir? Neden sadece birkaç isim bu konuda otorite olarak kabul edilmektedir. Medyanın, onların otorite olarak kabul edilmelerinde ne ölçüde payı söz konusudur? Neden bu konuda deneyimli kamu kurumları var iken bu isimler daha fazla ön plana çıkmaktadır?

Bu soruların cevabı, her biri kendi içerisinde bir tartışmayı da beraberinde getiriyor hiç kuşkusuz. Fakat deprem gibi bir milli güvenlik sorununu, popüler tartışmalara indirgediğimizde, geniş kitlelerin buradan bir fayda temin etmesi söz konusu mu diye de düşünmemiz gerekiyor. Hele İstanbul gibi bir cazibe merkezine yönelik son dönemdeki ilgisizlik de eklenince, herhangi bir büyük ölçekli deprem olması durumunda neler olabileceği konusunda tedirgin edici fakat oldukça realist senaryolar dolaşımda iken.

6 Şubat depremlerinin yarattığı tahribatı yerinde gözlemleme imkanı bulan bir kişi olarak İstanbul üzerine yeterince kafa yormadığımız kanaatindeyim. İstanbul’un büyük ölçekli bir depreme muhatap olması durumunda, ne tür bir milli güvenlik riski ile karşı karşıya kalacağımız üzerine bir tartışma yapmak oldukça anlamlı olacaktır. Zira İstanbul’un böyle bir deprem sonrasında oluşturacağı etki salt İstanbul ile sınırlı kalmayacak ve Türkiye açısından on yıllar boyunca hissedilecek bir etki yaratacaktır.

Deprem gibi asli bir meseleyi, gündelik ve medyatik bir tartışmanın parçası haline getirdiğimizde, geniş kitlelerde ciddi bir duyarsızlaşmanın söz konusu olacağını unutmamak gerekiyor. Bu tür tartışmalar yerine, bireylerde deprem konusunda farkındalık yaratacak çalışmaların artırılması daha elzem. Kurumları ilgilendiren kısmında ise, konunun en yüksek düzeyde ele alınarak on yıllık projeksiyonları içeren acil eylem planları ile tahkim edilmesi gerekmektedir. Deprem gibi Türkiye açısından önemli bir milli güvenlik meselesini, kişisel hırs ve ihtirasların gölgesinde tartışılan bir bilimsel alanın dışına taşımak ve gündelik hayatımızın bir parçası olarak düşünmek gerekiyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Terörle mücadele ve Terörsüz Türkiye 15 Mayıs 2025 | 46 Okunma Makasın kapanması ve terörsüz Türkiye 12 Mayıs 2025 | 72 Okunma Cumhuriyetin demokratikleşmesi ve Türkiye'nin yönü 08 Mayıs 2025 | 123 Okunma Türkiye’nin iletişim kapasitesi: İletişim Başkanlığı 05 Mayıs 2025 | 46 Okunma Oryantalizmin ardından: Doha notları 01 Mayıs 2025 | 95 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar