Her hat hüsnihat, hüsnihat da sadece sanat değildir
Aslında noktanın hareketinden ibaret olan çizgiye verilen “çizgi olması nedeniyle çizgi” şeklindeki basit tanımın mesleklere, meşreplere, belli inanışlara tabi idrak ve algı düzeylerine… göre yapılan yeni tanımlarla çeşitli benzerlikleri ve farklıları da yüklenerek çeşitlendiğini söylemiş; buna bir örnek olarak Ginzburg’un çizgi-ritm ilişkisine dair bir sözünü nakletmiştik. Boşluk ve doluluk mefhumlarını Toa fikriyatı ile Çin resmi üzerinden temellendirmeye çalışan François Cheng’ten de bir örnek
Aslında noktanın hareketinden ibaret olan çizgiye verilen “çizgi olması nedeniyle çizgi” şeklindeki basit tanımın mesleklere, meşreplere, belli inanışlara tabi idrak ve algı düzeylerine… göre yapılan yeni tanımlarla çeşitli benzerlikleri ve farklıları da yüklenerek çeşitlendiğini söylemiş; buna bir örnek olarak Ginzburg’un çizgi-ritm ilişkisine dair bir sözünü nakletmiştik.
Boşluk ve doluluk mefhumlarını Toa fikriyatı ile Çin resmi üzerinden temellendirmeye çalışan François Cheng’ten de bir örnek verelim ki zikrettiğimiz anlam çeşitliği daha da pekişmiş olsun:
Cheng, fırça (resim) merkezli olarak çizgiyi -piktüral bir görüşün biraz uzağında durarak- şöyle ele almıştır:
“Çizgi, bu anlamda rölyef etkisi yaratmayan basit bir hat (ligne) olmadığı gibi, biçimin dış hatlarını gösteren bir çevre çizgisi de (contour) değildir; (…) nesnelerin iç hatlarını (li) ele geçirmeye olanak verir. Öyle ki esin kaynakları onları aydınlatsın... (Su Tungpo: Dağ, kayalık, bambu, ağaç, su üzerindeki hafif dalgalanmalar, sisler ve bulutlar; bütün bu doğa görünümlerinin değişmez formları yoktur; buna karşılık, onların her birinin sabit iç çizgileri vardır aynı zamanda. Ressamın -esprisini yönlendiren şey de bu iç çizgiler olmalıdır.) Onun doluluğu ve inceliğiyle, yoğunlaştırılmış ya da sulandırılmış biçimiyle, itişi ve duruşuyla Çizgi hem biçimi hem rengiyle, hacim ve uyumuyla, araçların ekonomileri üzerine kurulu yoğunluğu ve bizzat insanın itkilerini kapsayan yönlerinin tümüyle esin kaynakları… Onun birliğiyle, desen ve renk arasında, hacim ve devinimle yansıtılan her şey, ressamları çatışmaya götüren sorunlara çözüm getirilmiş olur.”
Ancak günümüzdeki nokta’dan çizgi anlayışı, yukarıda iki örneğini zikrettiğimiz mesleki ya da tematik (resim, eskiz, desen vb.) ayrımları da aşmakta, modern tipo-grafi tanımı altındaki toplanan el yazıları, sinema ve televizyon esaslı hareketli yazı, kaligrafi, grafiti, afiş, simge, reklamcılık, mimari yüzey uygulamaları… vb. tüm faaliyetleri ihtiva etmektedir. (Emre Becer, Modern Sanat ve Yeni Tipografi, Dost, Ankara 2010)
Çizginin/hattın anlam ve maksadındaki bu çeşitlilik karşısında Mahmud Bedreddin Yazır, “…Ne her hat çizgi ve yazıdır, ne her çizgi hat ve yazıdır, ne de her yazı hat veya çizgidir; belki çizgi olmayan yazılar da vardır. Yazı olmayan çizgiyi, çizgi olmayan yazıdan ayırt etmeye her zaman hat kelimesi kifâyet etmeyeceği cihetle, herkes hat ve çizgiye kendince ne mânâ verirse yazıyı ve bu mânâda kullanılan hattı da yanlış anlar ve tabiatiyle söylenenleri de gereği gibi anlayamaz.” şeklindeki erken bir uyarıyla, “Şu hâle göre, yazı ilim ve sanatında hat denildiği zaman, çizgi veya çizgilerden yapılmış bir şekil veya şekillerden mürekkep belirli bir sûret de olabileceği unutulmamalıdır. Nitekim, (…) yazıya kalemle yazılan belirli hat mânâsında kalem demek de ayrı bir ıstılâh olmuştur ki, bu; çizilmiş çizgi olabileceği gibi çizgiden başka da olabilir. Demek ki bir hattın çizgi, yazı ve kalem olabilmesi için her birinin diğerinden farklı bir husûsiyeti bulunmak icap eder.” diyerek, hüsnihattı “Hat Sanatının Fârikaları” başlığı altında terkip; seyyaliyet; metanet; el ve kalem; ibdâ’; tahrik; ölçülülük; güzellik… hususiyetlerine göre özelleştirmiştir.
Yazır’ın “Her hat hüsnihat değildir” sözünü aklî delillerle pekiştirme gayretine bigane kalmamakla birlikte, konu hüsnihattın psikolojisi olduğunda onun ilgili görüşlerine mana (maneviyat) cihetinden yeni eklemelerin yapılması gerektiğine inanıyor ve bunu için onun “Her hat hüsnihat değildir” sözüne “Hüsnihat da sanattan ibaret değildir.” hükmünü eklemek istiyoruz.
Zira is’ten iz (eser) olan mürekkep, hüsnihatta esas çizginin noktalarla teşkilinde ilk araç olarak ilgili tanımlara öyle bir ruhsal boyut ekler ki, bunların oluşturduğu söz denizde boğulmayı göze almadan hattı/çizgiyi/hüsnihattı izah etmek neredeyse imkansız hale gelir.
Bunun sebeplerini nasipse izah edeceğiz ancak buna geçmeden önce, yukarıdan beri noktadan ve çizgiden ısrarla söz edişimizin nedenini tam da burada, İtalo Calvino’nun Görünmez Kentler’inde Marco Polo ile Kubilay’a layık gördüğü şu diyalog ile açıklayalım:
“Marco Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor.
‘Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?’ diye sorar Kubilay Han.
‘Köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi,’ der Marco.
Kubilay Han sessiz kalır bir süre, düşünür. Sonra ekler:
‘Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey var, o da kemer.”
Marco cevap verir: ‘Taşlar yoksa kemer de yoktur.”
Biz bu sonucu konumuz bakımından şöyle ifade edelim:
Nokta yoksa çizgi de yoktur!
Dünya mühletini tamamlayıp ebediyete yürüyen Hattat Hasan Çelebi Hocamıza rahmet diliyorum; mekânı cennet olsun.