Küresel diplomasiye ‘kesrette vahdet’ dili gerek

Nedir öğrenmek diye kabaca sorulunca ilk cevabım şu oluyor hep: Kalpten kalbe geçmek. Nasıl olacak bu? Bir bilgiyi dışarıdan içeri aldığında seni dönüştürmüyorsa, nefsinde...

Nedir öğrenmek diye kabaca sorulunca ilk cevabım şu oluyor hep: Kalpten kalbe geçmek. Nasıl olacak bu? Bir bilgiyi dışarıdan içeri aldığında seni dönüştürmüyorsa, nefsinde karşılığı yoksa, o öğrenilmiş olmuyor. İspatını hayatında, kalp ilminde yapamadığın bir bilgiyi canlandırmış ve aslında öğrenmiş olmuyorsun.

Tatbiki yapılmadığında, senin içinde neyi dönüştürdüğünün alameti gelmediğinde şuradan şuraya aktarılıp gitmeye devam ediyor bilgi. Kitaplığında tozlanan bir biblo gibi, ölü nesne! Sözel, felsefi, fikirsel, düşünsel olarak.

Gerçi bugün buna da öğrenmek diyoruz. Çünkü her yer ve her boşluk muhakkak ki bilgiyle dolu ve biz ilmin ortasında alim olduğumuzun sanrısıyla her bilgi kırıntısını çuvala atınca onu öğrendiğimizi sanıyoruz. Daha ziyade saman çuvalı bu.

Faydasız ilim misali. Yükü ağır, taşıyıp duruyoruz binbir zahmetle. Sonra bir bakıyoruz, bir arpa boyu yol katetmemişiz. Çünkü iç dünyamızda dirilmiş bir yansıması, bir göstergesi yok.

***

Evet buradan sıçrama yaparak daha önce defalarca yazdığım eksik veya gaflet dolu eğitim yöntemlerimizin canlı bilgiye dönüşmesi için gerekenlere dair yeni bir yazıya dalmaya başlıyorum.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bu mecradaki son yazı 22 Haziran 2019 | 300 Okunma İstanbul’dan Elmalı’ya beldeleri merkez yapan nefes! 18 Haziran 2019 | 133 Okunma Öğrenmenin önündeki en büyük engel: Benlik kibri 15 Haziran 2019 | 249 Okunma Siyaset meydanı da ‘akleden kalb’e dahil 11 Haziran 2019 | 61 Okunma Birlikte geçilen kapılar, tek başına girilemeyen odalar 08 Haziran 2019 | 141 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar