Humeyni’nin kopyası...

Tarihe not düşmek için - 121982 yılının nisan ayı ortaları... Üst rütbeli subaylarının da katıldığı ekonomik kurul toplantı halinde... Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal...

Tarihe not düşmek için - 12

1982 yılının nisan ayı ortaları... Üst rütbeli subaylarının da katıldığı ekonomik kurul toplantı halinde...
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal, bir tarikat şeyhini telefonla arıyor. Özal, tarikat şeyhiyle “çok samimi” bir biçimde konuşurken şöyle diyor:
Senin işin tamam. Konsey üyelerinden söz aldım, ilin sıkıyönetim komutanına durumun bildirildi. Rahatça dolaşabilirsin, seni yakalamayacaklar. Ancak ortalıkta fazla dolaşma, vaaz verme. Ama taraftarlarınla ilişkini sıklaştır, Konsey’in icraatlarına destek ver...”
Konuşmayı dinleyen bir yüksek rütbeli subay Özal’a bakıyor. Özal ise hiç oralı olmuyor. Subay o anda emekliliğini istemeye karar veriyor ama vazgeçiyor.
Subayın düşüncesi şu o anda:
Herhalde Atatürk’ün kemikleri sızlıyordur...”
O tarihte tarikat şeyhi ilin sıkıyönetimi tarafından aranıyor ama hiçbir zaman yakalanmıyor. Şeyh, Ege yöresinde dolaşırken valilerin ve Emniyet müdürlerinin korumasına giriyor...
Acaba Özal, tarikat şeyhine ‘“dokunulmaması” için niçin güvence veriyor?
Bunun yanıtını şimdi emekli olan bir başka yüksek rütbeli subay veriyor:
1982 Anayasası’nın oylaması öncesi İzmir’in Hatay semtinde bir apartmanın üçüncü katındaki dairede toplantı yapıldı. Burası bir kooperatif sitesiydi ve o sitede sadece bir tarikatın müritleri otururdu. Sitenin ortakları arasında, 1983 seçimlerinden sonra politikaya giren, ANAP’tan milletvekili seçilen, Özal’ın başbakanlığında bakan olanlar bile vardı.”
Soru:
O toplantıda ne konuştunuz?
Yanıt:
Tarikat şeyhinin ve yandaşlarının anayasa oylaması öncesi ‘evet’ kampanyasına katılmalarını istedik...”
Tarikat şeyhi, “ordu içindeki yandaşlarına dokunulmayacağı” güvencesini aldıktan sonra, 1982 yılının eylül ortalarında anayasa oylaması için “evet” kampanyası çalışmalarına başlıyor...

***

1982 Anayasası oylamasına “evet” diyen tarikat şeyhinin ekonomik ve siyasi gücü işte bu yıllarda ivme kazanmaya başladı.
Sonra ne oldu?
Nurcular bölündü...
Tarikat şeyhi Nur tarikatına ihanet etmişti. Oysa Nurcular 1950’den itibaren önce DP’ye, ardından AP’ye destek vermişler, iki askeri darbeye karşı çıkmışlardı...
Şeyh, Turgut Özal’a yakındı. Onu 1979 seçim öncesi İzmir’de tanımıştı. O dönem Özal’a şöyle demişti:
Keşke AP’den aday olsaydınız, MSP’nin İzmir’de hiç şansı yok!
Kadın eli sıkmamakla ünlü ve bir ayağı İsrail, öteki ayağı ABD’de olan tarikat şeyhi 1993 seçimlerinde ANAP’ı destekledi. Kenan Evren ve arkadaşları 2-3 yıl TSK’deki “şeriatçı subaylara” hiç dokunmadı...
1980 yılı ortalarında “başörtüsü eylemleri” İzmir’de 9 Eylül Üniversitesi’nde başladı. Eylem tüm üniversitelere yayılırken Özal, şeyhi aradı ve yardım istedi. Şeyh yardım etti, eylem büyümedi. Özal, şeyhi ödüllendirdi...
Nasıl mı?
Kanun hükmünde çıkan bir kararnameyle Türk Hava Kurumu dışındaki vakıflar da kurban derisi toplayacaklardı...
Bu iş, “Fak Fuk Fon” adı altındaydı, ama öyle ayarlanmıştı ki tüm şeriatçı vakıfları kapsadı. Böylece şeyhin kasasına trilyonlar akmaya başladı...

***

1980’li yılların sonlarına doğru kamuoyunun gündemine bomba gibi bir olay düştü:
Askeri liselerde şeriatçı örgütlenme...
Acaba bu örgütlenmenin arkasında hangi vakıf vardı, bu vakıf askeri hastanelerden sakat öğrencilere sahte sağlık raporlarını hangi doktor subaylar aracılığıyla almıştı, öğrencileri askeri liselere nasıl yerleştirmişti?
İkinci bomba ise 1990 yılında patladı: “100 şeriatçı subay ve astsubay ordudan atıldı...”
Bu konuları çok yazdık, meraklısına DGM tutanaklarını verebiliriz...
Uğur Dündar’ın Arena programında “böbrek vurgunu”nu sanırım izlediniz. Aşağılık ve yüz kızartıcı bir olaydı bu. İstanbul Kozyatağı’ndaki Meyan Hastanesi’nde yaşanıyordu insanlık dışı bu olay.
Evet, Meyan Hastanesi’nin arkasında hangi tarikat şeyhi vardır?
Kadın eli sıkmayan şeyh, bugün Refah Partisi’ne alternatif olarak sunulmak isteniyor ve ‘ılımlı İslam’ aldatmacasına kimi aydınlar, bilim adamları, yazarlar, medya patronları, televizyoncular, politikacılar ne yazık ki kanıyor...
Humeyni’nin video kasetlerini izleyin, bir de tarikat şeyhininkileri. Gülümsemeleri, yüz çizgileri, ses tonları aynıdır...
Kanmayın, oyuna gelmeyin!..

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Aşklar ve sevinçler... 09 Eylül 2018 | 2.490 Okunma Hoşça kal hüzün... 06 Eylül 2018 | 534 Okunma Bir garip yolcu... 04 Eylül 2018 | 2.351 Okunma Sevda düşleri... 02 Eylül 2018 | 2.434 Okunma Uçarı kaçarı... 01 Eylül 2018 | 111 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar