Kanalların kalbinde bir masal
Bir şehir düşün: Sabahları suyun yüzeyinde sessizce titreşen bir ışık, her köprüde yeniden doğan bir yankı, bisikletlerin senfonisiyle uyanan bir zaman... Amsterdam bu mevsimde tam kararında ne fazla kalabalık ne de...
Bir şehir düşün: Sabahları suyun yüzeyinde sessizce titreşen bir ışık, her köprüde yeniden doğan bir yankı, bisikletlerin senfonisiyle uyanan bir zaman... Amsterdam bu mevsimde tam kararında ne fazla kalabalık ne de sessiz. Kanallar ışığı yansıtıyor, kafeler sokağa taşıyor, şehir yavaş ama kendinden emin bir ritimde akıyor. 12.yüzyılda Amstel Nehri'nin kıyısında balıkçıların kurduğu o mütevazı köy, bugün 165 kanalıyla sadece Kuzey'in Venedik'i değil, kendi manifestosunu yazan bir modern klasik. Mimarisinin ölçülü güzelliğiyle, cazın köşe başlarında yankılanan sesleriyle, ışığın suya dokunuşuyla insanı içine çeken bir ruh hâli var burada.

Zaman, kanalların aynasında eğiliyor; bir kahve eşliğinde otururken kendini yavaşça çözülmüş bir tablo gibi hissediyorsun. Amsterdam, seni 'gez' diye değil, 'kal' diye çağıran nadir şehirlerden. Amsterdam'da yapılacaklar listesi yok; çünkü şehir seni zaten kendi akışına davet ediyor.