Borç bini aşmasın

Maalesef ekonominin tansiyonu tehlikeli şekilde yükseliyor.Döviz fiyatlarının artması, enflasyonun yükselmesi, geliş dağılımındaki bozulma hem milleti hem de idarecileri haklı olarak telâşlandırmış durumda....

Maalesef ekonominin tansiyonu tehlikeli şekilde yükseliyor.
Döviz fiyatlarının artması, enflasyonun yükselmesi, geliş dağılımındaki bozulma hem milleti hem de idarecileri haklı olarak telâşlandırmış durumda. Devletin ve özel sektörün döviz cinsinden olan borcu da aynı şekilde endişe kaynağı durumunda. Bu gelişmeler “İşini kış tut da yaz çıkarsa bahtına” sözünü hatıra getirdi.

Önce uzmanların dikkat çektiği mevcut tabloya bir daha bakalım: “Görüyoruz ki dış borçta rekor üstüne rekor kırıyoruz. Ancak bu rekorlar olumlu değil, olumsuz rekorlar... (...) Dış borç stoku 2017 sonu itibarıyla 453 milyar dolarla şimdiye kadarki en yüksek düzeye çıktı. (...) Kamu kesiminin dış borcu başlangıç yılı olarak aldığımız 1993’e göre, yani son 24 yılda yüzde 191 oranında 90 milyar dolar artış gösterdi. Bu dönemde özel sektörün borcunda yüzde 1242 oranında 293 milyar dolarlık artış oldu. Toplam borç artışı yüzde 543 oranında 383 milyar dolar. AKP’nin hükümet olduğu 2003-2017 döneminde kamunun borcu yüzde 58 oranında 50 milyar, özel sektörün borcu yüzde 634 oranında 273 milyar, toplam borç da yüzde 250 oranında 324 milyar artış gösterdi. Denge çok fena bozuldu. Dış borç stokunun GSYH’ye oranı geçen yıl sonu itibarıyla yüzde 53.3 düzeyinde oluştu. Bu oran, 2002 yılından sonraki dönemin en yüksek oranı. (...) Ve 2015’e geldik... (...) Özel sektörün borcu da Türkiye’nin borcu. Yıllar yılı kendimizi avuttuk ya da avutmaya çalıştık. ‘Türkiye, kamu borcunun millî gelire oranı açısından en iyi ülkeler arasında’ dedik. Doğru, kamu borcu açısından durum böyle. ‘Özel sektörün borcundan kamuya ne ki, onu özel sektör düşünsün’ de dedik. Özel sektörün borcunun tüm ülkeyi ilgilendireceğini görmezden geldik, adeta umursamaz bir tutum takındık.” (Dünya g., 5 Nisan 2018)

Bir başka tesbit de şöyle: “Merkez Bankası her gün bankalara 100 milyar lira civarında para veriyor. Faizi yüzde 12,75. Şu anda % 20’nin altında kredi faizi kalmadı. Kısa vadeli devlet tahvilinin faizi bile %14,38. Al ucuza devletten, ver ucuza devlete. Tam rant kapısı... % 7,0-8,0 oranlara ‘Faiz lobisi’ dendi... (...) Şimdi faiz % 13,0-15,0 aralığında. Dolar ise 4,0’ü çoktan geçti. Ne faiz kontrolde, ne dolar. Sahi lobi nerde? Lobi kim?” (İbrahim Kahveci, Karar g., 6 Nisan 2018)

Maksadımız kara tablo çizmek değil. Ortada bir dert var ve bu dert görülsün ve çare bulunsun istiyoruz. İdarecilerimiz ise ne hikmetse Türkiye’nin asıl derdini, karşı karşıya olduğumuz problemi görmek istemiyor. Gerek enflasyon ve gerekse ekonomideki diğer sıkıntılar bir neticedir. Üretim olmadan, demokrasi olmadan, şeffaflık olmadan ve en önemlisi israf batağı kurutulmadan çare bulmak kolay değil. Problemlere dikkat çekip tedbir alınmasını isteyenlere karşı “Ver mehteri!” diyenler acaba bu tablo karşısında ne düşünür? “Çatınız 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
27 Mayıs hatırası 27 Mayıs 2018 | 151 Okunma Önce aile, hemen eğitim 13 Mayıs 2018 | 124 Okunma Filistin’e sanatla destek 06 Mayıs 2018 | 106 Okunma Türkiye’nin asıl ihtiyacı nedir? 29 Nisan 2018 | 76 Okunma Madem öyle niçin böyle? 22 Nisan 2018 | 108 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar