Nayır nolamaz moğlum

Sabah Gazetesi Yazarı Engin Ardıç'ın bugünkü (20.10.2022)''Nayır nolamaz moğlum'' başlıklı yazısı.

Bu berbat dublaj diksiyonu yıllarca alay konusu olmuştu...
Eleştirmenlerimiz yazamıyorlardı. Sinema üretenlerle papaz olmaktan korkuyorlardı.
Gene bir Attila İlhan, Yeşilçam sinemasını "kabak ışık, kötü dekor" kullanmakla suçlayabilmişti neyse ki...
Sinemaya Yeşilçam deniyordu, sokaktan kinaye, ama asıl film caddenin tam karşısında Alyon Sokak'ta dönüyordu.
Orada "11 Osman'ın figüranlar kahvesi" de vardı. Ama büyük başlar okey ve at yarışı oynamak üzere Azmi'nin kahvesini tercih ediyorlardı.
Türk sineması, lumpen seyirci için lumpenler tarafından üretilen bir pespayelik anıtıydı.
Haaa, bir "solcu lumpen" kötü bir film yaparsa mesele yoktu!... Solcuydu ya...
Yeşilçam yıllar boyunca binlerce film üretti.
İçlerinde filme benzer bir tek film vardır, Metin Erksan'ın "Susuz Yaz" filmi.
Bir de, son sekansını çöpe atmak şartıyla Memduh Ün'ün "Üç Arkadaş" filmi...
Ama o da Charlie Chaplin'den tornistandır...
Bir ara "Kırık Çanaklar" filmini de öne çıkarmak istediler ama pek taraftar bulmadı.
Bunların dışında "kayda değer" iyi bir film yoktur.
Yeşilçam kuralları içinde "iyi olmaya çalışmış" ama yetersiz kalmış filmler vardır.
Memduh Ün, Lütfi Akad gibi sanatçılar bir şeyler yapmaya, bataklıkta çiçek yetiştirmeye çalışıyorlardı ama piyasa izin vermiyordu.
Çünkü filmleri Anadolu işletmecisi finanse ediyordu.
Gerçi yapımcılar çok para kazandılar ama o parayla ya han yaptırmayı ya da metreslerine kürk almayı tercih ettiler.
Çoğunu da kumarda yediler.
Sinemaya doğru dürüst bir "teknik yatırım" yapılmadı. Anlı şanlı sinemacılar "dolly" gibi, "chariot" gibi, "boom" gibi kavramları reklamcılardan öğrendiler.
Oyuncuların "kostümlerini kendilerinin getirdiklerini" öğrendiğim zaman ağzım açık kalmıştı... Yıldızlar her yıl Avrupa'ya "gardırop yenilemeye" giderlerdi, pespaye magazin basını da bunun reklamını yapardı.
Işık çalışması yoktu. Sigara paketinin yaldızından üretilmiş panolar "reflektör" görevi yaparlardı.
Hele dublaj... Türk sinemasını mahveden o dublaj...
Yıllar ve yıllar sonra "aktüel sesle çekim" aşamasına geçebildiler.
Yıllar sonra o "35'lik Arriflex" kamerayı kımıldatmayı becerebildiler.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Utanmıyor musunuz? 01 Nisan 2023 | 3.488 Okunma Dağ nerede, fare nasıl? 31 Mart 2023 | 3.254 Okunma Alafortanfonik gelismeler 30 Mart 2023 | 1.204 Okunma Yoksun oğlum sen 29 Mart 2023 | 1.827 Okunma Var biraz da sen oyalan 27 Mart 2023 | 1.155 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar