Radyo Günleri

Başlığı görüp de Woody Allen'in filminden söz edeceğimi sanmayın. 1970 öncesi televizyon tenkitlerine başlamış biri olarak zaman zaman bu işten sıkıldığım günler az değil. Üstad...

Başlığı görüp de Woody Allen'in filminden söz edeceğimi sanmayın. 1970 öncesi televizyon tenkitlerine başlamış biri olarak zaman zaman bu işten sıkıldığım günler az değil. Üstad Bediî Faik'in talimatıyla bu işe giriştiğimde gencecik bir delikanlıydım. Dünya gazetesinin haber merkezinde, spor servisinde saate bakmadan çalışırdım. Bu tempo yetmiyormuş gibi tek kanallı televizyonumuzu izlemeye başladım. Kısa sayılacak yayın süresi içinde pek malzeme de çıkmazdı. Ben de rahmetli Jülide Gülizar'ın "anne örgüsü" kazaklarına takardım. Hangi şişlerin kullanıldığına varıncaya kadar işlerdim. Maksat yer doldurmak. Sıkça kesilen yayınlarda maşrapalar diğer önemli unsurdu....Magic Box'ın yurt dışından yayınıyla delinen devlet tekelinin arkası çığ gibi geldi. Kanallar peş peşe devreye sokuldu. Öyle bir hale gelindi ki 9'a bölünen televizyonlar dahi ihtiyaca cevap veremiyordu. Bugün ulusal ve yerel kaç ekranın yayında olduğunu RTÜK'ün dahi bildiğini sanmıyorum. "Ekran Eleştirisi" dediğim Türkiye'nin alanında ilk köşesinden "Ekran Polisi"ne geldik. Bu ismin mucidi halen sözcünün Genel Yayın Yönetmeni olan Metin Yılmaz'dır. Bir zamanlar Akşam'ın başındaydı ve bu adı o koydu. Hani Çocuklar Duymasın'daki espri gibi "Koyuş o koyuş, patladı gitti".Şarkının öyküsüKimi zaman en sevdiğim spor dalı futboldan bile fenalık geliyor. Tam 46 yıldır laf üretip kalem oynatmışsanız pek çok karamsar gününüz oluyor. Bu da doğal. İşte böylesi zamanlarda kaçış yolum hep aynı; TSM. İtiraf edelim, TRT Müzik arzu ettiğim kıvamda değil. Asıl cezbeden TRT Nağme. O alışkanlık daha doğrusu aile ortamımızın yönlendirmesi beni hep radyo günlerine koşturmakta. Uğur Çınar'ın kimi programlarına katıldım. Bunlardan birini asla unutamam. Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça ve Ahmet Özhan ile birlikte olduk. Yavaşça Hoca'nın "Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok. Bir yer ki sevenler ve sevilenlerden eser yok" adlı şarkısına ait güftenin nereden geldiğinin öyküsü ile hüzünlendim. Ünlü şairimiz Faruk Nafiz Çamlıbel'in eşi çok hastadır. Dönemin en önemli onkoloji uzmanına başvururlar. Doktor yoğun, randevu için gün almak zordur. Sonunda Hoca'nın asistanı Yavaşça'ya başvururlar. Çamlıbel'e torpil yapılır, muayene ve tahliller öne alınır. Sonuç; Bayan Çamlıbel ölmek üzeredir. Bir süre sonra da vefat eder. Faruk Nafiz Çamlıbel, tekrar Alaeddin Yavaşça'nın kapısını çalar. Bu sefer elinde dizeler vardır. Bunları verirken "Senden ricam yapacağın besteyle karımı ölümsüzleştirmen" der. Uzun yıllar dinlediğimiz muhteşem yapıtın öyküsü böyle. Bu satırları okuduktan sonra "Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok" denen şarkıyı bir başka dinleyeceğinize eminim. Tıpkı benim gibi.Kendi anonsunu yaptıKaynak: Radyo Günleri - Burhan AYERİ

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
İzin 20 Kasım 2020 | 189 Okunma Bağırmayın!.. 19 Kasım 2020 | 345 Okunma Harekatlar 18 Kasım 2020 | 274 Okunma Ayak topu "bizim dünyamız" 17 Kasım 2020 | 131 Okunma Söylemler/çelişkiler 16 Kasım 2020 | 174 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar