İslam coğrafyasının tarihsel olguları –II-
Geçen hafta İslam’ın yeni bir din olarak yayıldığı coğrafyadaki serüvenine, aşağı yukarı miladi sekizinci yüzyıla kadar, yerimiz elverdiği ölçüde değinmiştik. Bu hafta...
Geçen hafta İslam’ın yeni bir din olarak yayıldığı coğrafyadaki serüvenine, aşağı yukarı miladi sekizinci yüzyıla kadar, yerimiz elverdiği ölçüde değinmiştik. Bu hafta kaldığımız yerden, özellikle de ‘güncelleme’ meselesini ele alarak konuya devam ediyoruz.
Temel soru, Kur’an’ın güncellenip güncellenemeyeceği, tarihsel olup olmadığı, yani devrin (9. yy başı) terminolojisiyle Kur’an’ın mahlûk (yaratılmış) olup olmadığıdır. Tartışma kısa zamanda devletin din üzerinde kontrolüne dönüşmüş ve adeta reformcu bir çizgi izleyen Halife Me’mun zamanında, yine aynı halifenin elinden Mihne mahkemeleri şeklini almıştır. Bu mahkemeler Kur’an’ı Kerim’in yaratılmış olduğu, haliyle tarihsel olduğu ve yine haliyle güncellenebilir olduğu iddiasını, devlet eliyle dönemin önde gelen ulemasına dayatmıştır. Ancak bu dayatma, başını Ahmet İbn. Hanbel’in çektiği direnişe uzun süre dayanamamış ve halife Mütevekkil zamanında Mihne mahkemeleri ilga edilmiştir. (848 sonunda) Bu noktadan sonra, İslam dünyasında gelenekçi yaklaşım, felsefe ve seküler bilimler karşısında üstün bir konuma geçmiştir.
GELENEK VE FELSEFENİN KAVGASI
Sözün özü İslam coğrafyasında gelenekçi olarak adlandırabileceğimiz ve kendisini Ehli Sünnet olarak tanımlayan ulema, hilafet otoritesi karşısında ağırlığını koymuştur. Başka bir deyişle, artık devlete ve onun gücüne denk bir odak noktası haline gelmişlerdir. Son tahlilde belirtelim ki; felsefe ve eleştirel düşünce, başta Endülüs olmak üzere Sicilya ve Horasan gibi bölgelerde kısıtlı ve bireysel çabalara dayalı da olsa varlığını koruyabilmiş ve iddialarını günümüze kadar taşıyabilmiştir. Öyle ki İslam coğrafyasında seküler bilgi alanında Farabi’nin, İbn-i Sina’nın, Razi’nin, Heysem’in, Harezmi’nin, Biruni’ni, İbn-i Rüşd’ün, İbn-i Hazm’ın hatta Kindi ve Cahız’ın yerini kimse inkar edemez. Fakat dikkat edilmesi gereken, bu isimlerin eserlerinin ve düşüncelerinin hiçbir zaman medrese müfredatına girmemiş olduğu gerçeğidir.