“Temkinli iyimserlik” mi?

Şu Amerikalılar, kritik durum ve zamanlara ilişkin kavram tasarlama birimlerinde hangi nitelikteki insanları istihdam ediliyor acaba? Kerry'nin “temkinli iyimserlik” açıklamasını okuyunca özel bir kavram tasarlama merkezi mi var acaba diye...

Şu Amerikalılar, kritik durum ve zamanlara ilişkin kavram tasarlama birimlerinde hangi nitelikteki insanları istihdam ediliyor acaba? Kerry'nin “temkinli iyimserlik” açıklamasını okuyunca özel bir kavram tasarlama merkezi mi var acaba diye düşünmeden edemedim. Hem bir şey diyor hem demiyor/hem mesaj veriyor hem de kendi haline bırakılmış gibi görünüyor... Her duruma uyarlanabilir sözler.
“Böyle işleri kılıflamaya bizim de ihtiyacımız var mı' diye yazarken iç sesim itiraz etti…
Mesela şu an Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu izah edecek bir kavram tasarlasak acaba ne derdik? Batı ve Rusya'nın elbirliğiyle sınırlarımıza yığdığı yüz bin mülteci kozuyla köşeye sıkıştırmaya çalıştığı Türkiye'nin ya da çaresiz mültecilerin durumunu böylesine soğuk kelimelerle tanımlayabilir miydik? “Türkiye, zulümden kaçanlara koruma sağlamak için yasal olmasa da ahlaki bir yükümlülük altındadır. Ancak, kendi topraklarında tutup Avrupa'ya göndermemek kaydıyla” gibi cümlelerle, sözde insancıl ikiyüzlülükle muhatap olurken… Avrupa sınırlarını mültecilere kapatıp PYD'ye büyükelçilik açma izni verirken… PYD Moskova'da büyükelçilik açıp ardından batı başkentlerinde büyükelçilik açma girişiminde bulunurken…Türkiye Amerika'yla tarihinin en büyük krizlerinden birisini yaşarken… ABD'nin PYD'ye verdiği silahların Cizre'de Silopi'de ortaya çıktığına dair bilgiler varken… ABD ve Türkiye karışlıklı birbirlerini ”Benim can düşmanım ile ittifak ediyorsun” diye suçlarken... Ve hepsinin ötesinde Türkiye bölgede varoluş mücadelesi verirken iç siyasette yaşanan “dedi-demedi” diyaloglarını çok manasız buluyorum.
Tüm bu çapraz ateşin ortasında, tarihin en kritik dönemeçlerinden birisinde, hiçbir yaraya pansuman olmayan söylemlerin hayra alamet bir yorumu olmadığı gibi faydası da yok.
Sayın Abdullah Gül ile de sayın Tayyip Erdoğan'la da uzun süre çalıştım. Zamane yazarları gibi “bence” diyerek kafamdaki tasavvuru da yazmayacağım. Bu tanımaya ve siyasetin kendi reel-politiğine binaen Sayın Gül'ün rakip bir parti kurmaya asla niyeti olmayacağına, etrafından gelen gaza da prim vermeyeceğine inanırım. Hele de kurdun kuşun memleketin üzerinde dönüp durduğu bir zaman diliminde. Cumhurbaşkanlığı yapmış birisi olarak meseleye parti değil memleket meselesi olarak baktığına eminim. Elbette her düşüncenin, fikrin, hareketin yol ayrımları vardır. Ancak yanlış zamanda yol ayrımı herkesin felaketi olur. Müslüman feraseti ve aklı bunu söyler, ahlakı da bunu gerektirir.
YÜZYIL ÖNCESİ NE OLDU?
Tarih kitapları bize rakamları söyler ama olan biteni özetlemez. Tam da bu noktada tarihi bilen romancılar imdadımıza yetişiyor. Bundan dört-beş yıl önceki ilk yazımda Kemal Tahir'den yaptığım alıntılar…
“ İki milyon metrekareye yakın topraklara sahip 35 milyon nüfuslu imparatorluğun kasasında Abdülhamid'i indirdikten sonra sadece 35 lira bulurlar. Avrupa bankalarından bir kaç milyon, sonra zorla alınabildi... Batılı devletler her olayın içinde vardı. 25 yıldır Osmanlı ordusunu Almanlar eğitiyordu. Balkanlar dahil yenilgilerden hiç sorumlu tutulmadılar”
Kemal Tahir'e göre Türkiye'nin batı ile hesabı bitmemiş ve kapanmamış bir hesaptır. Lozan'da 600 yıllık imparatorluk mirası 6 ayda açılmadan kapatılır. Türkiye Cumhuriyeti bu mirası devralamaz. Batı'nın Türkiye'yi imparatorluk mirası ile tekrar yüzleşmeye çağırması başka hesapların da açılmasını beraberinde getirecektir zira.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Nükleer silahların gölgesinde 13 Nisan 2024 | 101 Okunma Düşünce tarzını değiştirmek 06 Nisan 2024 | 259 Okunma İsrail ordusunun yabancı askerleri 30 Mart 2024 | 373 Okunma İstanbul’un geleceği Türkiye’nin geleceği demek 23 Mart 2024 | 201 Okunma Türkiye’yi taşıyacak düşünce kapasitesi nasıl gelişir? 16 Mart 2024 | 165 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar