Sarıkamış hatıraları

18 Aralık 1914: “Artık hamdolsun ileri gidiyoruz… (Vazifemiz) Rus ordusunu mahvetmektir… Biz kazanırsak başımız dik olarak 30-40 sene içinde göstereceğimiz faaliyet ile bütün şarkı sefaletten...

18 Aralık 1914: “Artık hamdolsun ileri gidiyoruz… (Vazifemiz) Rus ordusunu mahvetmektir… Biz kazanırsak başımız dik olarak 30-40 sene içinde göstereceğimiz faaliyet ile bütün şarkı sefaletten kurtaracağız. Biz batarsak yüz milyonlarca zeki, masum şarklılar, Türkler, İslamlar uzun esaret ve sefalet devirleri geçirmeye mahkum olacaklardır. Allah adildir, maksadımız pek büyüktür, azmimiz meziddir.” (Murat Bardakçı, Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yay. 2014. S. 91)

 27 Aralık 1914: “Uzakta bir karartı gördük. Gittiğimizde buranın bir ağıl kapısı olduğunu anladık. Çok büyük bir nimete kavuşmuştuk… Erler damın toprak tabakası altındaki otları ve ardından destek oluşturan direkleri söküp yakmaya başladılar. İçerisini boğucu bir duman kapladı… Üşüyerek donma derecesine gelmiş birçok er ve subaylar sıcak bir havanın kendilerine verdiği ıstıraba dayanamayarak hiç durmadan bağırıyor, inliyor, hemen hemen herkes bu feci akıbet karşısında gözyaşı döküyordu.” (Yarbay Selahattin,  Birinci Dünya Savaşı’nda 10’uncu Kolordu ve Sarıkamış Muharebeleri Hakkında Bir Konferans. Ankara: Genelkurmay Yay. 2006. S.48).

 28 Aralık 1914: “Tam yayla üstünde keskin bir rüzgar ve arkasından şiddetli bir tipi başladı. Bu andan itibaren göz gözü görmez oldu. Kimsenin kimseye yardım etmesi ve hatta söz söylemesi, sesini duyurması olanağı kalmadı… Hala gözümün önündedir. Yol kenarında karların içine çömelmiş bir er bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, çığlık atarak dişleriyle kemiriyor, tırnaklarıyla kazıyordu. Kaldırıp yola götürmek istedim. Er önceki hareketini, çığlığını, dişleriyle, tırnaklarıyla çabalamasını hiç bozmadı ve beni hiç görmedi. Zavallı cinnet geçiriyordu. (Köprülü Şerif, Sarıkamış. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yay. 2001. S. 238).

29 Aralık 1914: “Rus topçusunun bıkıp usanmadan ormanın içine savurup durduğu obüslerden biri çok yakınımıza düştü, büyük bir gürültüyle infilak etti. Bir şarapnel parçasıyla bir nefer bacağından yaralandı. Hemen koştum, neferin yarasını sardım, fakat kafi gelmedi… O sırada (Hafız) Hakkı Bey’i gördüm, bir Alman zabitiyle beraber tesadüfen yanımdan geçiyordu… “Birazdan Sarıkamış’ı alırız, en yakın yer orası, oraya gönderirsiniz” dedi. Ben karşılık vermedim ama Alman zabit - galiba Binbaşı Lange Bey’di- Hakkı Bey’e Fransızca hitap ederek; “Harbi kaybettik fakat yenilmedik” diyordu. (Mehmet Ali Kuntman, Tabur Tabibi Derviş Bey’in Hatıraları. İstanbul: Paraf Yay. 2011. S. 151).

29 Aralık 1914: “Alayımızda el ve ayağını donduran pek çok. Dün gelen yaralıların bulundukları çadır devrilmiş ve yaralıların bir kısmı da vefat etmiş. Soğuk hala devam ediyor. Dağ taş hep tüfek, palaska, fişek, matara ve sairle dopdolu… Bugün ekmek dağıtmadılar… Binbaşı merhumu defnetmek için mezar açmak imkansız. Dün, önceki gün çadırımızın üzerindeki bölgede düşman mermilerinin açmış olduğu yere defnediyorum…”

30 Aralık 1914: “Ne feci manzara! Şehitler o uğursuz siperlerin önünde, her biri bir vaziyette yatıyorlar. Yattıkları dereyi, güneşin hafif ışığı aydınlatıyor. Birçoğunun yüzleri Kafkas dağlarına karşı, gözleri açık, al kanlar içinde Kafkas’a selamlar gönderiyorlar zannolunur. Ağlıyorum. Hepsinin yerine ağlıyorum.” (Ali Rıza Eti, Bir Onbaşının Doğu Cephesi Günlüğü. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yay. 2009. S. 112-114).

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Başıboş köpek sorunu nasıl çözülür? 13 Mayıs 2024 | 655 Okunma Unutma sakın! 10 Mayıs 2024 | 421 Okunma Siyasette yumuşama: Mümkün mü? 06 Mayıs 2024 | 631 Okunma İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon 03 Mayıs 2024 | 4.801 Okunma Şule öğretmen ve yeni maarif modeli 29 Nisan 2024 | 1.700 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar