İbret alır mıyız?

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde çok canımızı yitirdik, ağır tahribat oluştu; fakat kayıplarımız kadar acı bir takım manzaralarla da karşılaştık. Mesela borsa açılınca çimento fiyatları yükseldi, mesela depremzedelerin göçtükleri şehirlerde kiralar arttı, mesela yağmacılar enkaza üşüştü, mesela bazı müteahhitler, hurdacılar, hafriyatçılar ellerini ovuşturdu, mesela kalbi kara olduğu için “Suriyeliler gitsin” diyenler bu sefer “depremzedeler geri dönsün” diyebildi, mesela yaptığı üç kuruşluk

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde çok canımızı yitirdik, ağır tahribat oluştu; fakat kayıplarımız kadar acı bir takım manzaralarla da karşılaştık. Mesela borsa açılınca çimento fiyatları yükseldi, mesela depremzedelerin göçtükleri şehirlerde kiralar arttı, mesela yağmacılar enkaza üşüştü, mesela bazı müteahhitler, hurdacılar, hafriyatçılar ellerini ovuşturdu, mesela kalbi kara olduğu için “Suriyeliler gitsin” diyenler bu sefer “depremzedeler geri dönsün” diyebildi, mesela yaptığı üç kuruşluk yardımı başa kakanlar oldu, mesela enkazın altındakiler ve üstündekiler için ırkçılık yapanlar oldu, mesela daha enkaz altında canlar varken depremden siyasi rant devşirme peşine düşenler oldu…

Deprem haberini aldığı andan itibaren “ne yapabilirim? Hangi ucundan tutabilirim? Ne katkı sağlayabilirim?” değil de, “buradan nasıl kazanabilirim? Bunu nasıl fırsata çevirebilirim? Enkazdan nasıl faydalanabilirim?” diyenler oldu.

Hayatın acı gerçeği bu; toplum tamamen iyilerden oluşmuyor. Aramızda kötüler de var, ya da kötülüğün içinde bir avuç iyi var.

Televizyon kanalları sabah akşam toplumdaki kötülükleri, kötüleri sergiliyorlar. Hani derler ya, şeytanın aklına gelmeyecek rezillikler her gün önümüze düşüyor. Kavgalar, cinayetler, hırsızlık, bencillik, dolandırıcılık, merhametsizlik, istismar, tecavüz ve daha nicesi. Midemizin kaldırmayacağı öyle vakalar gösteriyorlar ki, topluma umudumuz azalıyor, çözülmenin, çürümenin yokuş aşağı gittiğini düşünüyor, karamsarlığa kapılıyoruz.

Öyle değil. Bütün olumsuzluklara rağmen ümitliyiz. Zira yerin de göğün de kötüler içindeki bir avuç iyinin yüzü suyu hürmetine, hatırına, onların dua ve gayretiyle sabit kaldığını biliyor, buna inanıyoruz. İçimizdeki iyiler sayesinde ayaktayız, o iyiler sayesinde gök üzerimize çökmüyor. Sesleri çok çıkmıyor, hatta hiç çıkmıyor, görünmüyorlar, gösteriş yapmıyorlar ama varlar ve dualarıyla, samimiyetleriyle, imanlarıyla, tertemiz kalpleriyle, sadece varlıklarıyla yerin de göğün de yıkılmasının önüne geçiyorlar.

Önceki gün İstanbul sarsıldı; çok korktuk. Allah’a hamd olsun ki hafif sarsıldık. İnşallah beklenen büyük depremin enerjisi boşalmış, Allah merhamet etmiş, yüzümüze bakmıştır.

Kim bilir, onca kötülüğe rağmen, belki Suriyeli mazlumlara sahip çıktığımız için, belki Gazzeliler için samimiyetle yüreğimiz yandığı için, belki bir yetimin başını okşadığımız için, belki ecdadımızın hatırına, belki içimizdeki iyilerin hürmetine depremi ucuz atlattık.

Şunu görelim: Sadece İstanbul değil, Türkiye’nin hemen her ili, her ilçesi kontrolsüz, denetimsiz ve son derece çirkin biçimde büyüyor. Bu sadece bir şehirleşme sorunu, bir estetik sorunu, bir betonlaşma sorunu değil. Şehirlerimiz kontrolsüz büyümenin ürettiği rant ile sadece çirkinlik değil zulüm, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik, yolsuzluk, eşitsizlik, haksız zenginleşme, bunlara bağlı ahlaksızlık da üretiyor.

Aramızdaki kötüler, din, dil, mezhep, köken ve siyaset ayrımı olmaksızın, bütün etiketlerin ardına gizlenmiş kötülükleriyle, o sınırsız iştahları, o gem vurulmaz hırslarıyla, toprağı, betonu, çimentoyu açgözlülükle yutarken toplumu, milleti, vatanı, devleti, siyaseti, istikbali zehirliyorlar.

6 Şubat depremlerinden sonra başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz gerekiyordu; yapamadık, yaptırmadılar. İşte İstanbul’da ucuz atlattığımız, uyarı niteliğindeki depremin ardından, daha ilk saniyelerden itibaren meseleyi siyasi zemine, siyasi tartışmalara çekip, siyasi rant harsıyla yine meselenin özünü örttüler. Yine deprem tehdidini sağlıklı, soğukkanlı konuşamaz hale geldik.

Tedbirler, hazırlıklar, kentsel dönüşüm, sağlam yapılar… Hepsi tamam. Ama asıl yapmamız gereken bu ülkenin maneviyatını yükseltmek, iyilerin sayısını çoğaltmak, çocuklarımızı, gençlerimizi iyilikle büyütmek, merhameti yaşatmak, paylaşmayı artırmak, çürümenin, çözülmenin önüne geçmek için çabalamaktır. Şu kötülerin ve kötülüğün şom ağızıyla felaketleri, afetleri dahi kendi ikbali için istismar etmesine takılmadan, onların bizi çektiği münasebetsiz tuzaklara düşmeden, elimizden kayıp gitmekte olan toplumu, nesilleri, artık iyileri de boğan, iyileri de bezdiren çirkinliği birinci gündemimiz yapmak gerekmiyor mu?

Şehir sadece taş, beton yığını değildir. Güzel şehir güzel insan yetiştirir; güzel insan güzel şehir inşa eder. Bizim, en başta, çirkin şehir-kötü insan kısır döngüsünden çıkmamız gerekiyor. Yoksa çirkin bir şehirde minarelerden ezan da okusa fayda getirmez; gün gelir, kötülerin arasında iyiler de yok olur gider, yıkılanı yeniden yapacak kimse bulunmaz.

İstanbul’a çok geçmiş olsun; inşallah üzerine çok düşünür, ibret alırız.


YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Müslümanlık üst kimliğimizdir 19 Mayıs 2025 | 333 Okunma Şüpheler, tereddütler, kaygılar 16 Mayıs 2025 | 572 Okunma Erdoğan terörü nasıl bitirdi? 12 Mayıs 2025 | 716 Okunma Yumruk atmak bu kadar kolay olmamalı 05 Mayıs 2025 | 414 Okunma 1 Mayıs’ın ardından 02 Mayıs 2025 | 196 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar