Uzlete Olduğumun Fotoğrafıdır

Geçmiş zamanın hayali içinde bulursunuz en güzide hatıraları. Zaman geçmiştir ama hatırası ya belleğinizde ya da o anın ölümsüzleştiği fotoğraflardadır. Dünü çok arzulasak da...

Geçmiş zamanın hayali içinde bulursunuz en güzide hatıraları. Zaman geçmiştir ama hatırası ya belleğinizde ya da o anın ölümsüzleştiği fotoğraflardadır. Dünü çok arzulasak da gelmiyor. Düne gitmek ise ancak hayalen mümkün. Fotoğraflara böyle bir yolculukta müracaat edilir. Ruhunuz öyle seyre dalar ki fotoğraflarda,  geri dönmek istemezsiniz o anın lezzetinden.  İnsan bir böyle, bir de rüyada vuslata erer. Fotoğraflara nazar ile başka âlemlere sefer eylemek de dünyevî arzulardan sizi uzaklaştırmaz. Doğrusu belki de manevî fotoğraflara bakarak,  ruhumuzdan bir hakikat penceresi açıp tecridî bir dünyanın kapısını açabilmektir. 

 Zevale gitse de ömür, hisler aynasında hep tazedir gülücükler ve rengârenk bir libasın içinde çok eskilerden tanışık olduğunuz o ruh sizinledir. Size ünsiyeti ve ülfeti ruhlar âlemindendir sanki. Belki de bu yüzden Yahya Kemal, ”Ülfet belalı şey fakat uzlet sıkıntılı” diyordu.

Evet, uzlet ne zor şeydi. Bu lahzada, bu en kısa anda bile ne zor şeydi uzlet.  Hz. İsa ve Yahya (as) yalnızlığı seven, hayatlarında uzlet ve halvetin örnekleri görülen peygamberlerdendi ama bu yola girmek böylesine aciz bir bedenin kaldıracağı bir yük müydü? Uzletim, özleyen ruhumun kaçışı,  gizlenme veya zarar görmemesi için değil, başkalarına, belki de en sevdiklerime zarar vermemesi için olmalıydı. Nereye bu iltica? Neydi aradığım yıldız gibi kayan ömrümde?

Uzlette kalan ve en ıssız dehlizlerde hakikat güneşini arayan ruhum, birden Hz. Peygamber’in "İnsanların ezasına karışan, onların eza ve cefasına katlanan mü'min, insanların arasına girmeyen ve onların baskılarına katlanmayan mü'minden daha fazîletlidir" sözüyle uyanıyordu. Uyanış güzel şey lakin her hakikat ile yüküm daha da artıyordu.

Ahvalimi arz eylesem derisi soyulmuş bir suretin çirkinliğiyle hangi huzura çıkarım, hangi yüzle mülaki olabilirim? Ben insanım! Bir kalbim, bir de “Kâlû Belâ” dan tanış olduğun ruhum ile geldim! Acziyetim mağlubiyetimden değil, tövbemi bir kere bozmuş olmamdandır ve mahcubiyetim ise bin kere seni sevmiş olmamdandır. Uzletimi bir Mevlevi derviş edasıyla bin bir güne çıkarıp Galib Dede’nin şu dizeleriyle geçeceğim çile yollarından:

“Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü / Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü” (Gene gönlümün gemisi parçalanıp kıyıya düştü. Bu gönül sırçadandır; taşlık bir yola düştü; dayanması kabil mi)

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Millî Eğitim 15 Aralık 2018 | 3.256 Okunma Şu okullar açılsa! 01 Eylül 2018 | 327 Okunma Eğitime adanmış bir ömür; Levent Yazıcı 30 Ağustos 2018 | 292 Okunma Zafer, bayram ve trafik 25 Ağustos 2018 | 149 Okunma Kurban ettiklerimiz 22 Ağustos 2018 | 3.571 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar