Bugün, yani 15 Ocak 2016'yı bilmem nasıl yaşıyorsunuz. Nasıl
geçecek tarihe ve kişisel tarihinize acaba? Aileye yeni katılan bir
bebek veya aranızdan ayrılan bir aile büyüğüyle mi?
Belki şakır şakır yağan yağmuru pencere kenarında ıhlamur içerek
belki çoktandır beklediğiniz vizyona giren filme giderek öğleden
sonra.
Hiç hatırlamayacağınız bir yirmi dört saat olup akıp gidecek kim
bilir öksürük içinde, “domuz gribi miyim?” yoksa endişeleri
altında.
Bundan 26 asır önce Nebukadnezar Kudüs'ü ilk 15 Ocak'ta
kuşatmıştı.
Kuşatanların ve kuşatılanların heyecanıyla korkusundan günümüze
sadece bir satır kaldı.
Gidenlerin uzun kuyruklarda sabırla bekleyip hayranlıkla gezdiği
British Museum yine bir 15 Ocak'ta açılmıştı bundan 257 yıl önce.
Kurdele kestiler mi kesen bir küçük kız çocuğu veya dönemin en
güçlü siyasisi miydi bilmiyorum.
Sarıkamış Harekâtı da bugün bitti; on binlerce Mehmetçik kurşunsuz,
yarasız sadece soğuğa teslim etmişti ruhunu ve Enver vahim durumu
hiç çaktırmamıştı döndüğü İstanbul'da katıldığı toplantılarda.
Suriye'den perişan şekilde çekilen ordunun 7. Kolordu Komutanı
İsmet Paşa kendisine bağlı tümenlerden 11.'sinin başındaki Alman
Hans Guhr'a Şeria Nehri'nden arkada koca İngiliz ordusu önlerinde
saldıran Araplara rağmen geçtikten sonra söyledikleri çıkıyordu
Berlin'de. “Savaştan sonra siz de iç yıkımın ne olduğunu
göreceksiniz” mealinde şeyler söylemişti. Çok geçmedi, bir yıl
sonra 15 Ocak günü Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, çoğu mağlup
Alman ordusunun memlekete dönmüş askerlerinden oluşturulmuş
birliklerinden birince öldürüldü. Nehre attılar cesedini. Üzerine
bir çocuk şarkısı bile düzdüler hatta…
Aynı gün, ne tesadüf İsmet Paşa'yı Şişli'deki evinde Ankara'ya
geçmesi, kendilerine katılması için ikna etmeye çalışıyordu Mustafa
Kemal Paşa. Suriye'deki feci ve final olan o yenilgide o da 7. Ordu
Komutanlığı yapmıştı bir süre.