Bazen öylesine sorarsınız ya, günlük işleyiş içinde. Ben de
öylesine sordum. Aslında çok da öylesine değil, birkaç gündür bir
koşuşturmaca içindeydi felsefe öğrencisi. “Neyin var Tuna, çok mu
zor sınav?” deyince, “200 sayfadan fazla okumam gereken metin var”
dedi.
Konu neymiş merak ediyor insan ister istemez.
Felsefecilerin hayvan üzerine fikirleri, tartışmalarıymış…
“Hayvan üzerine o kadar tartışma mı var felsefe tarihinde?” diye
hayret ve cehaletle sordum.
Varmış… hem de epeyce.
Kant meselâ… veya Heidegger…
Sonra Nazi kampındaki bir köpek üzerinden Heidegger ve Levinas'ın
tartışmalarından bahsetti.
Meğer, savaş tutsağı olarak Nazi kampında kalan Levinas bir
köpekten etik hakkında öğrenilebilecekler olduğunu yazmış. Her
sabah tutukluları gördüğünde sevinç içinde kuyruğunu sallayan Bobby
ismindeki köpekten yani.
Bir sokak köpeğinden…
Yani yazının başındaki, düz okumayla olumsuz bir içerik çağrışımı
yapan “Nazi kampındaki köpek” aslında bir filozofun yeni tezler
üretmesine neden olmuş.
Fransız ordusu esiri olduğu için idam edilmeyen Levinas'ın Bobby
için “Son Kantçı” diye yazdığı, “Kendilerine insan” gözüyle
baktığı, insan muamelesi yaptığı için.
Yazıyı aklıma düşüren oğlumla yaptığım bu sohbetin kendisi değildi
sadece.
Caddelerde, alışveriş merkezlerinde, haberleri izlerken veya bir
kitabı gazeteyi okurken de ne çok şeyi ıskalamaya başladığımızı,
'insan'a dair detayları üzerlerinden koşar adım atlayarak fark
etmeden geçtiğimizi düşünüyor olmamdı çoktandır.
Hastane gibi insan olmanın en yalın halinin hissedildiği mekânlarda
bile kendi diş veya bel veya baş ağrımız dışında koridorlardaki
yüzlere bakmıyoruz. Baksak da görmüyoruz.
Alışveriş merkezlerinin merdiven boşluklarında dinlenmeye, iki
satır birbirleriyle konuşmaya çalışanların yorgunluğu veya
tedirginliği de dikkatimizi çekmiyor.
Dolar yükselip iner sonra tekrar yükselir iner ve sonra yine
yükselir inerken rakamlardan ayrılmayan gözümüz, kendi kendine
hesap makinesine dönmüş beynimiz, bütün gücünü seferber etmiş
dikkatimiz o asgari ücret alan çocukların, adamların böyle giderse
nasıl işsiz kalabileceğine dair zerre bir şey hissetmiyor,
duymuyor, düşünmüyor.
Emekli ama yine de bu yeni işine gitmek zorunda kalan temizlikçi
veya şoför ya da muhasebecinin etrafımızdan gelip geçen o kadınlar
adamlardan biri olup olmadığını hiç ama hiç fark etmeyişimiz
gibi.