"Kabristanda bir kabir yanında idim. Kabir yarıldı. Yeşil
kefenli bir ihtiyar göründü. 'Yâ İbrâhim! Allahü teâlâ beni, senin
için diriltti. Dilediğini benden sor' dedi."
Ebû Abdullah Takî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 416 (m.
1025) senesi Safer ayının birinci günü vefât etti. Bir sohbetinde
buyurdu ki:
Ehl-i sünnet itikadına göre, kabir azabı haktır. Bunu ispat eden
delillerden bazılarını bildireceğiz. Hadîs âlimlerinden Ebû
Muhammed Hallâl “Kerâmât-ül-evliyâ” kitabında, Ebû Yûsuf Gasûlî’den
şöyle haber veriyor:
-Şam’da İbrâhim bin Edhem hazretlerinin yanına gittim. “Bugün
şaşılacak bir şey gördüm” dedi. “O nedir?” dedim. “Karşıdaki
kabristanda bir kabir yanında idim. Kabir yarıldı. Yeşil kefenli
bir ihtiyar göründü. 'Yâ İbrâhim! Allahü teâlâ beni, senin için
diriltti. Dilediğini benden sor' dedi. 'Allahü teâlâ seni nasıl
karşıladı?' dedim. 'Etrâfımı kötü amellerim sarmıştı. Allahü teâlâ
bana; (Seni üç şey için affettim. Benim sevdiklerimi severdin,
dünyâda hiç içki içmezdin, ak sakalınla huzûruma geldin. Böyle
huzûruma gelen müminlere azap yapmaktan hayâ ederim) buyurdu' dedi.
İhtiyâr bunları söyledikten sonra kabirde kayboldu."
Kabir azâbını görenler de vardır. Allahü teâlâ, Mü’min sûresinin
46. âyetinde meâlen; “Firavun'a ve adamlarına her sabah ve akşam
gidecekleri Cehennem ateşi gösterilir” buyurdu. Buhârî ve
Müslim’deki hadîs-i şerîfte; “Eğer, gizli tutabilseydiniz, kabir
azâbını, benim işittiğim gibi size de işittirmesi için Allahü
teâlâya duâ ederdim” buyuruldu.
Kabir azâbı, ruha ve bedene birlikte olmaktadır. Çünkü küfrü ve
günahları ikisi birlikte yapmaktadır. Yalnız ruha azap yapılması,
hikmete ve ilâhî adâlete uygun değildir. Âlimler buyuruyor ki: