Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem”
Arab idi. Arab, lügatte, güzel demektir.
Eyyûb Sabri Paşa, Sultan İkinci Abdülhamîd Han
devri devlet adamlarından ve âlimlerindendir. 1890 (H. 1308)
târihinde İstanbul’da vefât etti. Bayramiye yolu büyüklerinden,
hocası İdrîs-i Muhtefî’nin (rahmetullahi aleyh) Kasımpaşa’da
Kulaksız Câmii karşısındaki kabrinin ayak ucuna defnedildi. Bir
kısmı henüz basılmayan çok kıymetli eserler
yazdı. Bunlardan Mir’ât-ül-Haremeyn ismindeki
eserinde şöyle nakleder:
Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” Arab
idi. Arab, lügatte, güzel demektir. Mısır, Şâm, Afrika yerlileri,
hatta Arabistan yarımadasında yaşayanların da tamamına yakını Arab
soyundan değildir. Arablar, İslâmiyeti dünyâya yaymak için,
Arabistân yarımadasından çıkarak buralara geldiklerinden, bugün
buralarda da mevcuttur. Nitekim Anadolu'da, Hindistân'da ve başka
memleketlerde de mevcuttur. Fakat, bugün bu memleketlerin
hiçbirinin ahâlisini Arab diye isimlendirmek doğru
olmaz.
Peygamberimizin akrabâsını, Arabları sevmek ve
saymak ibâdettir. Onları her Müslümân sever. Anadoluya misâfir
gelen siyah Fellâhlar, Habeşler, Zencîler, hürmet ve ikrâm olunmak
için, kendilerini, Arab diye tanıtmış, Anadolu'nun saf
Müslümânları, sözlerine inanıp bunları sevmişlerdir. Çünkü, bu
sevgide siyah, beyaz ayrımı yoktur. Siyah bir Müslümân beyaz bir
kâfirden kat kat daha üstün, daha kıymetli ve sevimlidir.
İnsanın siyah olması imânın şerefini azaltmaz. Bilâl-i Habeşî
hazretleri ve Resûlullahın çok sevdiği Üsâme siyah idiler. Ebû
Leheb ve Ebû Cehil kâfirleri beyaz idiler. Bu ikisinin kötülükleri
ve aşağılıkları herkesçe bilinmekdedir. Allahü teâlâ insanın
rengine değil, imânının kuvvetine ve takvâsına kıymet vermektedir.
Fakat siyahların kendilerini Arab olarak tanıtmaları, İslâm
düşmanlarının işlerine yaradı. Bir yandan, siyah insanları, aşağı
ve iğrenç olarak tanıttılar. Bunları köle olarak kullandılar. Bir
yandan da kara kedileri, köpekleri, "Arab Arab" diye çağırarak,
gençliğe, Arabı siyah olarak tanıtmaya, böylece, Müslümân
yavrularını Peygamberimizden soğutmaya uğraştılar. Bugün,
Arabistân’da, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede bulunanlar,
asırlar boyunca, Afrika’dan, Asya’dan ve diğer yerlerden gelip
yerleşen yabancıların soyundandır. Mekke şehrinde, iki Arab evinin
kaldığını gördüm. Van ile Hakkârî arasındaki meşhûr İrisân
Beyleri, Peygamber Efendimizin soyundan olup, Hülâgü
katliâmından kurtulan bir yavrudan çoğalmışlardır. Bugün
Anadolu'nun her tarafında, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm
ecmaîn” evlâdı ve seyyidler vardır. Bunların kıymetini bilmeli,
hürmette ve hizmette kusur etmemeliyiz.