Her müminin Resûl-i
ekremi sevmesi lâzımdır. Resûlullahı seven, içinde imânın
tadını duyar.
Ahmed ibn-i Hiccî hazretleri
fıkıh ve târih âlimlerindendir. 751 (m. 1350)’de doğdu. 816 (m.
1413)’de vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Her müminin Resûl-i ekremi
(sallallahü aleyhi ve sellem) sevmesi lâzımdır. Bir kimse
Resûlullahı canından, malından, evlâdından, ana ve babasından ve
dostlarından daha çok sevmedikçe imânı kâmil bir mümin
olamaz.
Resûlullah efendimizi seven,
içinde imânın tadını duyar. Allahü teâlânın kendilerine lütuf ve
ihsânda bulunduğu kimselerle arkadaş olur. Çünkü kişi, sevdiği ile
beraberdir. Eshâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm), Resûlullah
efendimizi canlarından daha çok seviyorlardı. O’na kavuşmayı, O’na
yakın olmayı, her şeye tercih ediyorlardı. O’na hürmette kusur
etmemek için bütün güçleri ile çalışıyorlardı. O’na çok salât ve
selâm okuyorlardı. Hele Ebû Bekir'in (radıyallahü anh) Resûlullaha
olan sevgi ve muhabbeti pek meşhûrdur. Hazreti Ömer, Resûlullahı
canından daha çok sevdiğini yemîn ile söylemiştir. Hazreti Osman ve
Hazreti Ali’nin de Resûlullaha olan sevgi ve muhabbetleri malûmdur.
Hazreti Ali’den şöyle bildirilmiştir:
“Vallahi, Resûlullah bize,
mallarımızdan, çocuklarımızdan, babalarımızdan ve analarımızdan,
hararetten yanan ciğerlerin serin suya olan iştiyâklarından daha
sevgilidir ve kıymetlidir.”
Amr bin As (radıyallahü anh)
şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir kimse bana Resûlullahtan
daha sevgili olmamıştır.”
İbn-i Ömer’e "bize en sevdiğin
kimseyi söyler misin?" denince, "yetiş ey Muhammed" demekten
kendini alamadı.
Eshâb-ı kirâmın bir kısmı da,
Resûlullah efendimize tâbi olmaları ve sevmelerinden dolayı
Bedir’de, Uhud’da ve Hendek muharebelerinde müşrik olan oğlu ve
akrabaları ile muharebe etti. Resûlullah efendimize sevginin
alâmeti, Resûlullaha hürmet ve tazim, O’nun ümmetine şefkat,
sâlihlerine iyilik etmek, onlara nasîhatte bulunmak, onlara
faydalı olup, zararları onlardan defetmektir. Resûlullahı
sevenlerden olanlara, O’nun emirlerine uyup, yasaklarından
kaçanlara, gerek sıkıntı ve gerekse genişlik zamanlarında O’nun
âdabı ile edeblenenlere, O’nun emrettiklerini nefsinin arzu ve
isteklerine tercih edenlere, Allah için sevinip, Allah için
sevenlere, O’nun sünneti ile amel etmeye devam edenlere, şehvetinin
isteğinin aksine, Resûlullahın sünnet-i seniyyesi istikâmetinde
gidenlere, ne mutlu...