“Yolu yırtarcasına gelen kamyon,
inleyen bir dinozoru andıran fren sesiyle sağda
durur...”
Yaklaşık 20 yıldır Türkiye
gazetesinin abonesiyim. Hayatım Roman köşesinin de okuyucusuyum.
Yıllar önce de hatıra göndermiştim. Yine yakın zamanda kaleme
aldığım yazımı sizinle paylaşmak istiyorum.
1960 yılının bir bahar sabahı…
Zeki Dayı erkenden kalkmış, kendi dünyasındaki küçük bahçesinde
evladı gibi yetiştirdiği meyve ağaçlarıyla hasbihal ediyor. Bugün
Antakya’nın pazarı… Pazara gidip yetiştirdiği ürünlerin bir kısmını
satıp evinin ihtiyaçlarını alması gerekiyordu. Kendi kendine
düşünüyordu: “Beyaz eşekle gitsem mi acaba? Olmaz ya! Eşekle
yol 4 saat sürüyor. 4 saat de geliş ne anladım ben bu işten? En
iyisi ana yola çıkayım gelen kamyonlardan birine bineyim. Allah
kerim bir şekilde yetişiriz Antakya’ya.”
Zeki dayı çuvalını sırtına yükler
ve yola çıkar. Köyün dar sokaklarından geçerken onu görenler
sorunca;
-Pazara gidiyorum
evlat... Aha şu sırtımdaki meyveleri satıp çocukların
ihtiyaçlarını alacağım, dedi.