“On bir yıl geçti aradan…
Fakat şu yüreğimdeki acı bir an olsun dinmedi…”
Ne demişler… Takdir tedbire
galiptir… Nitekim de öyle olmuştu… Yerde başımı çevirip baktığım
kimse hiç de yabancı değildi… Biraz daha çevirdim… Evet yerde
upuzun atıyordu kardeşim… Aynı kazak bende de vardı… Fakat
kardeşimin yanında iki kişi vardı ve hiç telaş içinde değillerdi.
Demek ki kardeşim için yapacak bir şey yoktu… Yoksa kardeşim ölmüş
müydü?
Yüreğime nasıl bir hançer
saplandı Allah’ım… O anda duyduğum acıyı, anlatacak kelime
lügatlerde henüz yok…
“Kardeşim!” diye inleyerek
yerimden fırlamak istedim. Fakat bedenim söz dinlemiyordu ki…
Vücudum sızım sızım sızladı ve kendimden geçmişim… Yeniden
kendime geldim, gözlerimle kardeşimi içiyorum su gibi… Fakat
vücudum bir et yığını sanki… Ben de ağır yaralanmışım…
Sıcak damlalar, yanaklarımdan
aşağı süzülmeye başladı… Bir baktım başımda Kamil
eniştem:
“Rıdvan yaşıyor mu
enişte?”
Cevap alamadım. “Ne olur beni
bayıltın acıya dayanamıyorum!”
Bir ses duyuyorum: “Şimdi acın
dinecek...”
Kendime geldiğimde iki ayağımda
ve burnumda hortumlar takılıydı… Neden sonra babamın ve annemin
feryatlarını duydum koridorda… Ayılıp bayılarak ilerletiyorlardı
koridorda… Bu duyguları anlatmak mümkün değil…
Hatıramın başında rüyamdan söz
etmiştim ya sizlere…
Evet aynen rüyamda gördüğüm
hastanede yatıyordum… Kırk gün boyunca rüyamda gördüğüm o hastanede
tedavi odum… Sol kolum pazı hizasında kırılmış, dalağım ezilmiş ve
onu da almak zorunda kalmışlar.
Sevgili kardeşimin ise artık
duadan başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Düşündüm elimden geldiğince
dualarımı yolladım…
On bir yıl geçti aradan… Fakat şu
yüreğimdeki acı bir an olsun dinmedi… Her geçen gün de yüreğimde
kor gibi yanmaya devam ediyor.
Bir de bizi o gece kimler
hastaneye taşımışlarsa bilmek görmek ve kendilerine teşekkür etmek
istiyorum. Aradan bunca sene geçtiği hâlde o iyi kalpli insanlara
hep teşekkür ediyorum. Allah onları ve bütün din kardeşlerimizi
kazadan beladan ırak eylesin...
Evet, takdir her zaman tedbire
galiptir. Fakat tedbiri elden bırakmamak gerekir… Ne olur acele
etmeyin… Hele de direksiyon denilen o siyah yuvarlağın başına
geçtiğinizde… Herkese kazasız belasız huzurlu günler
dileğiyle…
Orhan Erol-İstanbul