Yine içimden “vakit geldi”
diyerek radyoyu kapatacaktım ki yanlış bir düğmeye bastım!..
Çocuklar biraz büyüyüp de
onların da keyiflerine tuz biber olmaya başlayınca bizi alt kata
gönderdiler. Ama bu sadece gece yatmadan yatmaya gitmekti. Gündüz
evin hizmeti yine bana aitti.
Hâlimi anlatacak kimsem
olmayınca gece uykudan önce yalvarıyordum Allaha… Rabbim gündüz
kimsem olmuyor, bari gece rüyamda bir Allah dostu gönder bana…
Senin dinini öğretecek bir vesile gönder… Bu çilelere nasıl
tahammül edeceğimi anlatsın bana. Senin rızanı nasıl kazanacağımı
anlatsın… Böyle biraz kederli biraz üzgün ama her gece yorgun
uykuya dalıyordum… Hiç de bir şey gördüğüm yoktu…
Her sabah kalktığımda “duam gene
kabul olmadı” diye üzülüyordum ancak Rabbim bir gün dualarımı kabul
eder diyerek ümidimi kesmedim. O ümit kapısı benim sığınağım
oldu… En azından istemek güzel bir duyguydu…
O aralarda televizyonlar için
çanak antenler yeni yeni çıkıyordu. Bizimkiler de almıştı. Beyim de
radyo programlarını ayarladı. Tenhalarda gurbet türkülerini
dinleyip ağlıyordum. Ama ezan saatlerinde kapatıyordum… Biliyordum
ki o saatlerde Türkiye’de ezanlar okunacak…