“Yıllar geçtiği hâlde ne zaman
günübirlik de olsa bir sıkıntı yaşasam o rüyayı
hatırlarım...”
Bundan seneler önceydi.
İstanbul'da suların haftada bir saat aktığı, onun da yüksek katlara
çıkmadığı... Çıksa da bulanık ve çok kötü koktuğu... İçmek bir yana
ellerini yıkayamayacak kadar bulanık ve hatta kirli olduğu
yıllardı...
Şimdiki gençlere hayal gelebilir
ama sokaklardan çöp yığınları arasından nefeslerimizi tutarak
geçtiğimiz yıllardı... Yine doğalgaz yokken kış geldiğinde
bacalardan duman yerine zehir çıkarak şehrin üzerini kapkara
dumanların kapladığı ve nefes alınamaz hâle getirdiği yıllardı.
Neyse ben anlatacağım unutulmaz hatırama geleceğim. İşlerimiz
pekiyi değildi. Aldığımız maaş yetmiyordu. Oturduğumuz evin önünde
haftada bir semt pazarı kuruluyordu. Ama biz maaş aldığımız gün
oturup önce aylık kesin olan ödemeleri hesaplardık. Kiraya şu
kadar, elektrik faturasına bu kadar; suya şu kadar... Bir de
bakardık ki maaştan geriye pek bir şey kalmamış...
Kapımızın önünde pazar kurulduğu
hâlde çoğu kez pazardan yapılan alışverişi içimiz burkularak
seyretmişizdir. Evde oturup radikal bir karar almak üzere istişare
(karşılıklı fikir alışverişi) yaptık. Karar çıkmıştı:
"Bu gelirle bu şehirde
yaşanmaz."