“Her zaman senin karşına benim
gibi iyi niyetli kimseler çıkmayabilir. Ona göre...”
Müfettiş oranın teftişini
bitirmiş odasında dinlenip kahvesini içiyormuş. Biz kapısına
yaklaşınca bizim hemşire hanım yine heyecanlanmaya başladı. Ben
korkmamasını söyleyip kapıyı çaldım. Yavaşça ve korkarak içeri
süzüldük. Adam başını kaldırıp bizi görünce hemşire hanımı hemen
tanıdı ve bize oturmamız için işaret etti. Önünde bulunan bir
evrakı inceliyor hem de kahvesini içiyordu. Müfettiş 50 yaşlarında
biraz şişmanca saçları biraz dökülmüş ve kırlaşmış babacan bir
adama benziyordu... Bizi ayakta bekletmeyip oturmamız için
işaret etmesi bendeki korkuyu biraz azalttı. Bana az da olsa bir
güven hissi verdi. Biz hemşire hanımla koltuklara emanet gibi
oturup onun evrakları imzalamasını bekledik. Neyse ki fazla
beklemedik ve müfettiş önündeki evrakları imzalamayı bitirdikten
sonra başını kaldırdı, beni ve hemşire hanımı süzdükten sonra
nihayet beni sorgulama faslına başladı. Ama daha sorgulama
başlamadan benim adama karşı o ilk anlardaki korkum kalmamış biraz
rahatlar gibi olmuştum. İlk sorusu “Neden Ankara'ya gittin
evladım?” oldu.
-İmtihana gittim efendim, diye
cevap verdim.
Adamın hoşuna gitmişti,
ilgilendi sormaya devam etti. Ben anlattıkça memnun oldu ama görev
yerini terk etme konusunda ısrarla suç işlediğime dikkat çekti.
Epey nasihat ettikten sonra da;
-Sen şu anda bir devlet
memurusun, senin sorumlulukların var, izinsiz görev yerini terk
etmek! Belediye sınırları dışına çıkmak ve il dışında bulunmak
suçtur. Böyle hiçbir resmî izin almadan görev yerini terk edip
gidince yollarda Allah göstermesin başına bir şey gelse sorumluluk
kimin olacak?