Bizim mahallenin kumruları “guk
gu, gu gu, guguguuk”, “guk gu, gu gu, guguguuk” diye öterlerdi. Biz
de derdik ki:
“Bak kumru; ‘Üsküdar’a gideliim,
Üsküdar’a gidelim” diye ötüyor.”
“Haydi biz de gidelim anneciğim
Çamlıca’ya gidelim” derdik ve bazen de piknik sepetimize haşlanmış
patates, zeytin, haşlanmış yumurta, ekmek, domates, yeşil biber,
salatalık ve zeytinyağlı dolmaları koyup Karagümrük’ten tramvayla
Bahçekapı’ya, Eminönü’nden vapurla Üsküdar’a, oradan da tramvayla
Kısıklı’ya çıkardık. Sonrasında da yürüyerek Çamlıca Tepesi’ne
vasıl olurduk. Salıncaklar yapar, çam ağaçlarına tırmanırdık. Üstüm
başım çam reçinesi olurdu, mercimek kadar çam fıstığı yiyeceğim
diye.
Selimiye kışlasında ise sabah
erken saatlerde arka bahçenin duvarları üzerinde birbirleri ile
oynaşan kumruların ötüşleri farklı idi ve benim dikkatimi
çekti.
“Gu guuk, guk”, “gu, guuk guk”
diye ötüyorlardı.
Burada da “Yusuuf çuk, yusuuf
çuk” diye ötüyorlardı. Tabii bir gün iki yakada yaşayan kumruların,
niçin böyle farklı öttüklerinin hikâyesini bir yerde
okudum.