“Şefkat ve merhametli
öğretmenlere rastlayan çocuklar şanslıdır, bizim
gibi…”
Hayatta ise Allah uzun ömürler
versin Sevim Hocam, aradan yıllar geçtiği hâlde hâlâ kendisini
aradığım, hürmetlerimi arz ettiğim elleri öpülesi bir merhamet
abidesiydi… Yetiştirme yurtlarında böylesi merhametli insanlar
gerçekten çok az bulunurdu o yıllar… Ama bizim gibi böyle
şefkat ve merhametli öğretmenlere rastlayan çocuklar şanslıydı. Biz
de o Ramazan Bayramı bu şansı yakalayanlardandık…
Ramazan Bayramıydı… Dedi ki
bize:
“Haydi çocuklar hazırlanın… Bir
bayram ziyaretine gideceğiz bugün...”
“Yaşasın! Hayal bile edemediğimiz
bir şey görecektik… Bir bayramlaşma yaşayacaktık hayatımızda ilk
kez… İlk kez yetiştirme yurdundan çıkıp bir ev ortamı görecektik.
Daha nice ilkleri yaşayacaktık, nasıl sevinmeyiz?
Ama biz çocuk aklımızla neyi ne
kadar hayal edebilirdik ki? Hele de gittiğimiz yer bir reklam
yıldızının villası olunca… O yıllarda hastanelerde asılı bir portre
hemşire resmi vardı… Bu hemşire işaret parmağını dudaklarına
değdirerek “sessiz ol” anlamında bir mesaj verirdi.
İşte biz, o bayramda hastane
koridorlarında resimleri asılmış olan bu reklam yıldızının
villasına misafir oluyorduk… Ne kadar duygusal ve iyi kalpli bir
insanmış ki o bayram yetiştirme yurdundan çocukları evinde
ağırlamayı kabul etmiş… Bu kabul üzerine Sevim Hoca da bizleri alıp
bu hemşire rolünde fotoğraf çektiren reklam yıldızının villasına
götürmüştü…
Deniz kenarında çok güzel bir
villaydı… Masallar ülkesindeki gibi bir geniş bahçe içinde tertemiz
parke taşlar üzerinden geçerken iki taraflı rengârenk çiçeklerle
bezenmiş bahçeden gözlerimizi alamıyorduk… Havuz ve fıskiye, biraz
ötede özenle kondurulmuş çardak ve bahçenin renkleriyle uyum içinde
kondurulmuş bembeyaz villa…
Villanın kapısından içeri
girerken kalbimiz heyecandan küt küt atıyordu… Villanın içini tarif
etmem imkânsızdı… Mobilyalar, yer döşemeleri, tavandaki tezyinat,
avizeler ve dört bir yandaki biblolar küçük dilinizi yutmanıza
sebep olabilecek kadar canlıydılar…
Muhteşem bir pencere… Açık
pencereden elinizi uzatsanız dokunacakmış gibi ayağınızın altında
duran deniz… Denizin kulakları dinlendiren hışırtısına gönüllü
vokal yapan martıların sesleri… Ne biliyoruz Boğaz'ı
seyredeceğimizi, ne biliyoruz villayı minik beyinlerimize
resmedeceğimizi… DEVAMI YARIN