“Ailelerimiz samimi olmuştu ama biz çocuklar olarak henüz bu
samimiyetin dışındaydık.”
Her şey yeni bir evimize taşınmamızla başladı. Liseye gitmenin
heyecanı genç kız olmamın heyecanıyla at başı gidiyordu. Buna
rağmen içine kapanık pısırık; oldukça duygusal ve sakin bir kız
idim.
Okulda bir iki kız arkadaşımın dışında arkadaş çevrem de yoktu.
Ailemin ekonomik durumu çevremize göre iyi sayılırdı. Allaha şükür
rahat bir hayat sürdürüyor ve mutlu oluyordum…
Yeni taşındığımız sokakta onu gördüğümde içimden bir şeyin
koptuğunu hissettim. Lisede okuyan bir kız olarak bir anda
yüreğimin alevlendiğini, kabına sığamaz olduğunu evde annemle
babamla ve kardeşlerimle geçen mutluluk anlarımın sıradanlaştığını
hissettim.
Kendime bile yalan söylesem de aslında sokağa çıkmak, oralarda
dolaşmak gibi duyguların içinden çıkamıyordum.
Hepsi onu bir daha görebilmek içindi… Her bir görüşümde bir daha
görmek… Derken bütün benliğimle onun hayal dünyalarımın kahramanı
olmasına izin verdim…
Ve ne enteresandır ki onun hareketlerini uzaktan ve kendimce
kimselere belli etmeden takip etmekten kendimi alamıyordum.
İlk önceleri bunu her genç kız gibi karşı cinse olan bir merak
olarak değerlendiriyordum. Lise son sınıfta artık ailem de çevreyle
tanışmış, uzak yakın komşularla birbirlerine gider gelir
olmuştuk.
Ben bu ortamda kendimi konuya iyice kaptırmıştım. Her geçen gün
içimde daha hoş kıpırdanmalar oluyor ve kendi kendime ona deliler
gibi bağlanıyordum.
Ailelerimiz samimi olmuştu ama biz çocuklar olarak henüz bu
samimiyetin dışındaydık... Merdivende, yolda filan rastladığımızda
soğuk ve mesafeli bir “merhaba” diyor geçiyorduk. Ama artık bu
selam ve merhabalar bana yetmemeye başladı.