“Hem annemi üzmüş zor bir
durumda bırakmış, hem de hayatımı tehlikeye atmıştım...”
O sıralarda henüz 10 yaşında ya
var ya yoktum… Babamın görevi sebebiyle Elâzığ’da
bulunuyorduk.
O gün evimizin bahçesinde
oynarken annem de öğleden sonra gelecek misafirlerine hazırlık
yapıyordu. Bir silah sesi ile birlikte köpek ciyaklaması duyup
sokağa seğirttik. O yıllarda hayvanlara bu derece duyarlılık
gösterilmiyordu. Belediye görevlileri başıboş köpekleri itlaf
ediyordu. Biz çocukça duygularla oyunumuzu unutmuş, köpeklerin
vuruluşunu acıma ile karışık seyrediyorduk...
Annemse bizi içeriye
çağırıyordu. “Dışarıya çıkmayın!” diyordu. Ah çocukluk. Annemin eve
girmesini fırsat bilerek tekrar dışarı çıktım. Çıkmamla birlikte
“vuruldum!” feryadıyla kendimi içeri attım. Sedir üzerine uzandım.
Hiçbir şey hissetmiyordum. Acı da duymuyordum.
Benim feryadımla ev bir anda
ana-baba gününe dönmüştü. Giren çıkan belli değildi.