“Dikkatle bakılırsa tarih
boyunca bu milletin başına ne geldiyse hep içeriden
gelmiştir.”
Ordu yönetime bizzat el koymadığı
için, tarihe “Postmodern Darbe” diye geçen “28 Şubat’’ ihaneti,
hafızalardan hiç silinmedi.
21 yıl sonra mahkeme, olayın
darbe olduğuna karar verdi ve dönemin aktörü yirmi bir ismi müebbet
hapisle cezalandırdı (!) Adamlar müebbet yedi fakat serbest
bırakıldılar. Sanırım bu karar, dünya tarihinde bir ilk olma
özelliğine sahip.
28 Şubat, yalnızca bir darbe
değil, aynı zamanda bir işgal hareketiydi. Darbeciler, gayrimeşru
yollarla hükûmetleri yıkıp iktidarları ele geçirirler. İşgalciler
ise yalnızca meşru hükûmetleri yıkmakla kalmaz, bizzat milletin
kendisine kastederler. Nitekim mahkeme gerekçeli kararında,
darbenin arkasında yabancı güçlerin olduğunu, 15 Temmuz ihanetinin
arkasında da aynı güçlerin bulunduğunu belirtmiştir. Aslında bu
kararla mahkeme, darbelerden medet uman, her dönem darbecilere
destek veren güruhun da bu millete yabancı ve düşman olduğunu
tescillemiş oldu. 28 Şubat cuntacıları, hem halkın seçtiği meşru
hükûmeti alçak ve aşağı bir şekilde yıktılar, hem de ve milletin
değerlerine kastettiler. Beni asıl kahreden ise, bu ihanetlerinin
yanlarına kâr kalmasıdır. Demek ki 'kurtuluş savaşımız' henüz
bitmedi, hâlâ devam etmektedir.
1999 senesiydi. Yeni öğretmen
olarak göreve başlamıştım. Aday öğretmen olarak katıldığımız temel
ve hazırlayıcı eğitimde eğitimci bir okul müdürü, 28 Şubat'ta
aslında bir danışma organı olan MGK'nın, hükûmet yokmuş gibi
valiliklere hatta okul müdürlüklerine, doğrudan talimat verdiğini,
yani henüz hükûmet düşmeden bile, iktidar devreden çıkarılıp
yetkilerinin gasbedildiğini anlatmıştı. Bu hain darbeye ‘Postmodern
Darbe’ denilmesinin nedenlerinden biri de bu olsa
gerektir.