Anacığım “yetiş Süleymaaan!
Mustafa kuyuya düştü” diye bağırıp bayılıvermiş...
Dört yaşında iken geçici olarak
Trabzon’a gittik. Babam dozer, greyder operatörü idi ve Trabzon
Havaalanı inşaatında çalışıyordu. Çömlekçi Mahallesinde sahile
karşı sayılabilecek bir yerde bahçeli bir ev tutmuştu. Bahçede bir
kuyu vardı, eski bir Rum kuyusu. Yaklaşık on metre derinliğinde,
ağzı dar dibi genişti.
Bahçede oynarken en büyük
zevklerimden birisi de kuyu ağzı etrafında dolaşan sümüklü
böcekleri (orada koklez de diyorlar) sopayla dürtüp kuyuya düşürmek
idi.
Yine bir sabah erkenden kalktım;
annem kahvaltı hazırlıyorken bahçeye çıktım, doğru kuyuya gittim.
Başladım koklezleri kuyuya düşürmeye. Daha derinlere uzanırken
ayağımdaki annemin yeni aldığı takunyalar bir kaydı, ben de
koklezin peşinden kuyunun dibine yuvarlandım. Kendimi ayakta
göğsüme kadar suyun içinde buldum.
Başladım “anneee, anneee!” diye
bağırmaya...