“Kızım, ben bugün ikindi namazını
Beyazıt Câmii'nde kılayım. Bir de orayı görürüm”
demişti.
Fakir bir ailenin kızıydım.
Babam, yedi nüfusa bakmak zorunda kalan, bir santral memuruydu.
Geçim yükü altında ezilen babama destek olmak gayesiyle, annem el
emeği göz nuru dökerek, dikiş nakış işleri yapıyor, hiç olmazsa
mutfak ihtiyacını karşılamaya çalışıyordu. Bu arada, yıllar su gibi
akıp gidiyordu tabii... Hepimiz serpilip büyüdük. Rabbime şükürler
olsun, her birimiz mutlu birer evlilik yapmıştık. Benim nasibim
İstanbul’da imiş buraya gelin olmuştum.
Evliliğimin ikinci yılı bitmiş,
üçüncü yılına girmiştim. Aileme olan hasretimi, telefonla gidermeye
çalışıyordum. Telefonda babamın merhametli sesini duyunca çok
duygulandım.
Babam hâl hatır sorduktan sonra,
“sizi ziyarete geleceğim” deyince o anda sanki dünyalar benim oldu.
Bir haftayı iple çektim. Evet, babacığım sağ salim gelmiş, bize
misafir olmuştu... Bir dediğini iki etmemeye, gönlünü hoş etmeye
çalıştığım dokuzuncu günde, babam...