“Boynumu büküp hakkımda alınacak
karar gereği alıp götürecekleri yeri merak ediyordum.”
Nezaret dedikleri yerdi. Daracık
camsız çerçevesiz bir odada insan ilk anda boğulacak gibi oluyordu.
Sonra kendime geldiğimde baktım ki yerde bir sedir üzerinde
battaniye vardı. Ayakta fazla duramadım. Yorgunluktan ölüyordum
zaten… Sedire uzandım… Çaresizlikten, öfkeden üzüntüden ne
yapacağımı bilemiyordum… Kahrımdan ağladım… Ağladım… Ağlasan neye
yarar ki… Hem yorgunum hem uykusuzum, hem suçsuzum… Hiçbir suçum
yok… Ama bu derdimi kime anlatacağım ki?
Allah’ım bu da mı gelecekti
başıma? Burada kim bilir ne kadar kalacaktım? Kim bilir buradan
suçlu olarak mı çıkartılacaktım? O zaman kime derdimi anlatıp
kimden yardım isteyecektim? Kendi ülkem olsa derdimi anlatabilirdim
belki, belki eşe dosta ulaşırdım ama burası Almanya’ydı. Kim bana
acır da kim derdime derman olurdu? Üstelik çoluk çocuğum benim
yolumu beklemekteydi. Kim bilir nasıl bir endişe ve merak
içindelerdi…
Artık saat 23.00 sularıydı…
Üzerime kapanan kapı büyük bir gürültüyle açıldı… Beni kaldığım bu
izbe yerden alıp sorguya alındığım yere tekrar getirdiler. Boynumu
büküp hakkımda alınacak karar gereği alıp götürecekleri yeri merak
ediyordum.