Bir babanın evladına “küçül oğlum
küçül” demek zorunda kalmasının üzüntüsü
hâlâ yüreğimdedir...
Bayburt’un Helva köyünde
çobanlık yapan babam, o mevsimde görülmemiş bir şekilde yağan kar
sebebiyle dağda hayvanların sağa sola kaybolmasına engel olamamış
ve birkaç hayvan telef olmuştu. Babam dağda donma tehlikesi
geçirmiş olmasına rağmen köyün zenginlerinden malı telef olanlar
babama hesap sormuş ve “yaza sana çobanlık yok!” diyerek bir bakıma
iş akdini feshetmişlerdi!..
Orada kalamayacağını anlayan
babam “gayrı buralarda duramam” diyerek o kışta kıyamette
Bayburt’tan Kırıkkale’ye göç etmeye karar vermişti...
Kızaklarla Erzurum yoluna inip el
ettik bir eski kamyona… Durdu, bindik üzerine… Ver elini Kop
Dağı…
Kop Geçidini geçmek kelimelerle
anlatılamazdı… Zor şer de olsa Aşkale’ye vardık… Babam Aşkale’den
tren bileti alacaktı… Ankara Kırıkkale’ye…
Biz dört kişiydik… Zavallı
adamcağızın üç bilet alacak kadar parası var… Babam, annem, yengem
ve ben dört kişiyiz… Babam bilet memuruna ezik bir şekilde
seslendi:
“Efendi üç bilet ver
Kırıkkale’ye.”
Adam baktı ve dedi
ki:
“Dört kişisiniz, dört bilet
olacak.”
Babamın boynunu büküp bana bakıp
sonra memura dönerek "Efendi, bu daha çocuk” diye yalvarır şekilde
söylenişi hâlâ yüreğimde bir sızıdır… Bunu söylerken bir
yandan da o nasırlı eliyle kafama bastırıyor “küçül oğlum,
küçül” diye mırıldanıyordu… Zor şer memurun vicdanının da
yardımıyla bana yarım bilet alarak trene binmeyi
başarmıştık…
Hiçbir baba çocuğuna “küçül
oğlum, küçül” der miydi? Parasızlık ve yoksulluk böyle bir
şey…
Ve böyle bir durum da bir
arkadaştan dinlemiştim… O da babasıyla trene binip memlekete
döneceklerdir. Tren bileti aldıktan sonra ceplerinde bir simit
alacak paraları vardır. Baba da oğul da sabahtan beri ağzına bir
lokma koymamıştır… Baba o parayla bir simit alır ve oğluna
uzatır: “Al oğlum, ben aç değilim...” Evlat da aynı
duyguyla babasının simit tutan eline çocuk eliyle blokaj yaparak
cevap verir: “Sen ye baba, ben aç değilim...”
Babası gözünden süzülen iki damla
yaşı gizlemeye çalışırken oğlu da babasını gördüğünü babasından
gizlemek için trene doğru çevirir yönünü… Ve o simidi
bölüşürler…
Biz de benzer durumdaydık… Başka
okul da okuyamadım… İnşaatlarda çalıştım yıllarca; emekli oldum…
Şimdi ben geldim yetmiş yaşıma… Rızık bize Konya’da imiş, burada
ikamet ediyoruz… Rabbim kimseyi darda bırakmasın… Kimseyi de
merhamet ve vicdan fukarası yapmasın…
Mithat İnci-Selçuklu/Konya