“Meydana yaklaştıkça bizim
ağaların seslerini ve tek tük ezik kahkahalar işitmeye
başladım.”
Köyün çakıllı yollarından keklik
şakımalarının gittikçe yükseldiği ardıç ağaçlarının gölgesinde
yavaş yavaş ilerledim. Orada, filizleri temizlenmiş bir fındık
tarlasından dere yanındaki meşenin dibine kuruldum. Karşı tepede
kuş uçmaz kervan geçmez Karadağ’a şöyle gözlerimi dikip
mırıldanarak bir türkü patlattım:
“Bu derelere inmeli/Yâre haber
etmeli…”