“O kadar insana karşı kendimi
fizik gücümle savunmam imkânsızdı. Geriye tek çare
kalıyordu”
Köyümüz Ankara’nın Çubuk ilçesine
bağlıydı. O gün ben iş yerimden eve dönüyordum. Yaklaştığımda
gördüm ki bizim evin önüne kalabalık birikmiş. Çoluk çocuk ağlayıp
sızlanıyor. Ne olduğunu bilemediğim bir ağıt figan beni şaşkına
çevirdi.
“Acaba evimizde bir ölüm mü
oldu?” endişesiyle koşmaya başladım. Eve geldiğinde olayı
detaylarıyla öğrendim. Çok şükür ölen yoktu ama esaslı bir kavga
çıkmıştı. Komşu ailenin fertleri bizim aileden dört kişiyi feci
şekilde dövüp hastanelik etmişlerdi.
Daha önce bu iki ailenin arası
gergin iken şimdi bu gerginlik kavgaya dönüşmüştü. Yaralıları
acilen Ankara Numune Hastanesine götürmüşler. Ben de zaman
kaybetmeden motosikletimle hastaneye gitmek üzere yola koyuldum.
Heyecanım ve korkuma bir de öfke eklenmişti. Motoru son sürat
kullanırken hiç beklemediğim bir pusuyla karşılaştım. Meğer
hasmımız olan komşular bu defa da benim yolumu kesmişler. Fren
yapıp durmamla birlikte ne oluyor filan demeden bam güm bana
giriştiler… Kimi taş atıyor kimi elindeki sopayla
saldırıyordu.
Yüreğim ağzıma geldi. Nefesim
daraldı. Geri dönüp kaçacak hâlim yoktu. Ama burada bu şekilde bir
iki dakika kadar daha kalırsam beni de yere serer ve linç
ederlerdi. Ölmektense savunmaya geçmek akıllıca
hareketti.