“Tek bir oda da olsa bütün aile
orada kalırdı. Yer döşemeleri daha çok çuldan
olurdu...”
Çocukluğumuzdaki köy oyunlarından
kale oyunu, kırıkırı, arası kesme, çelik çomak, met, bunlardan
birkaçı... Uzuneşek, birdirbir, yalak, beştaş, kenger gibi oyunlar
daha çok yaylanın çayırında kalırdı.
Sürünün gelmesi ile birlikte oyun
biterdi. Çobanın heybesinde kuzu ve oğlaklar da bulunurdu. Çoban,
dağda kuzulayan koyun ve keçi yavrularını heybesine alır getirir,
kimin ise teslim eder ve çerezini alırdı. Biz de keçi ve
koyunlarımızı evimizin avlusuna getirir, sağmak için anneme teslim
ederdik. Böyle bir hayatı üçüncü sınıfın sonuna kadar yaşadığımı
bilirim. Ondan sonra bu işler kardeşlerime kalırdı. Biz de yeni
işlerle meşgul olurduk.
Nisan sonlarında yaylaya
göçerdik. Eylül ortalarına kadar süren yayla hayatında ilk zamanlar
elimizde çivgiç ile çiğdemler söker, burçalaklar
kazardık.
Yayla evleri daha çok taş
çardaklardan olurdu. Tek bir oda da olsa bütün aile orada yatar
kalkardı. Yer döşemeleri daha çok çuldan olurdu. Ancak bu toprakla
sıvanan tabana "pür" denen ardıç dalları ve ardıç kabukları serer,
üstüne de çul örterdik. Çardakların içinde kazanların konduğu seki
vardı. Kapının solunda ocak bulunurdu. Her tarafı ardıç ağaçları
ile kaplı olan Barçın Dağı’nda odun boldu.