“Hocaya gidip danıştılar. Başka
gelirimiz yok. Çoluk çocuğun bir senelik rızkı
budur...”
Hacı adaylarını yolcu etmek için
toplanmıştık. Çocukluk arkadaşımla burun buruna geldik. Yıllar var
ki birbirimizi görmüyorduk.
“Nasılsınız ne var ne yok?”
derken, “Çoban Mustafa vefat etti. İki gün önce defnettik”
deyiverdi.
Bir tuhaf oldum yine de… Yüz
yaşını devirmişti Çoban Mustafa Amca… Yıllar bir film şeridi gibi
geçti gözlerimin önünden… Deli Bayır’da sürüsünü otlatırken, Havut
denilen yerdeki tarlasında ekin biçerken geldi gözlerimin
önüne…
Köyde kimsesi yoktu… Eşi vefat
edince on yaşlarında bir kızı ile dul kalmıştı. Artık bırakmıştı
çobanlığı ama herkes ona “Çoban Mustafa” derdi yine
de…
Doğu Harekâtına katılmıştı, şehit
olmamış, sağ dönmüştü memlekete. Ardından Erzincan’daki
zelzeleyi yaşamış yine ölmemişti… Seferberlik yıllarına gelmişti…
Memlekette millet sofrada yiyecek ekmek bulamazdı. Mısır ekmeği
bile çok büyük bir lükstü o yıllar. Kelimenin tam anlamıyla kıtlık
yaşanıyordu. Üstüne üstlük mübarek ramazan ayına
girilmişti…
Temmuz ayının o dehşetli
sıcağında, neredeyse aç acına oruca başlayan köylü, bir de o
sıcakta ekinleri dermek için tarlaya gitmek, harmana koşmak
zorundaydı…
Köye 4 kilometre mesafede, ne su
ne de ağaç bulunan çorak bir yer vardı. “Havut” derdi köylüler
buraya…
Babamla göz göze gelmişti Çoban
Mustafa… Bu işe bir çıkış yolu arıyorlardı… Bir yanda açlık, bir
yanda oruç; bir yanda ekinlerin derlenmesi… Can mı dayanırdı
buna?
-Ne yapalım bilmem
ki?
-En iyisi gidip Hocaya
danışalım.
Gittiler köyün
hocasına…
“Başka gelirimiz yok. Çoluk
çocuğun bir senelik rızkı budur. Uzaklık bir yanda, kuraklık bir
yanda bizim takatimizi kesmiştir. Üstelik oranın sıcağı insanı
cayır cayır yakar... Ramazan sonuna bıraksak hırsızlar
geceleri alıp götürüyorlar. Başka köylerden sürüler gelip yiyorlar.
Bu durumda orucu kazaya bırakmak caiz olur
mu?”
Hoca efendi, "Böyle durumlarda
ruhsat var ancak; zorluklar içinde, mâniler karşısında, ibadeti
yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin, şanını, şerefini göklere
çıkarır" diye cevap veriyor.
Rahmetlik, bu cevap üzerine
"tamam Hocam, ben cevabımı aldım. İnşallah tutmaya çalışacağım"
diyor. O gün sahuru yapıp yola çıkıyorlar. Biz de gün
ağarırken arkalarından gidiyorduk.
Babam, kıl çuldan bir tane bize,
bir tane de tarlasının başına Çoban Mustafa için gölgelik kurmuştu…
Ancak iki metrekarelik bir gölgesi vardı. Sıcak bir yandan açlık
bir yandan oruçlu hâl bir yandan… DEVAMI
YARIN